Aka-der, “Anadolu Kültürlerini Araştırma Derneği” nedir, ne yapar, Anadolu kültürleri araştırmaları çerçevesi nedir, bugüne kadar yapılanlar adına neler anlatabilirsiniz ?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde halklara, farklı inançlara yönelik sayısız katliamlar ve değişik baskı aygıtları uygulanmıştır ve hala devam etmektedir. Devletin kuruluş paradigmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu katliam süreçlerinin algılanması ve bir daha yaşanmaması için halkların kendi kültürlerinde faaliyet yürütecekleri bir alan olarak AKA-DER kurulmuştur. 2004 mart ayında Ankara’da kurulan derneğimiz şu an İstanbul, Ankara ve Antakya’da toplam 10 şube ve yeni bölgelerde açılacak şubeler için başlatılan girişimlerle büyüyerek gelişen bir dernektir. Genel başkanlığımız sayın Altan Açıkdilli tarafından yürütülmekte, gönüllülük ve kollektif irade ile aktiviteler örgütlenmektedir. AKA-DER halk kültürlerini yaşatmak adına İstanbul’da Laz mektebi, Zaza mektebi açmıştır ve bu dillere yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bunun dışında Ankara’da Alevi halkına yönelik semah ve inanç eksenli çalışmalar yaparken, İstanbul’da Gürcülerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Rumların, Pomakların dahil olduğu Halklar Anayasası için başlatılan platformun da içinde yer almıştır. Özellikle Ankara’da Madımak Oteli katliamına yönelik paneller, anma toplantıları, sokak eylemleri organizasyonlarında yer almıştır.
Özne insansa, “halk, kimlik, inanç, kültür özgürlüğü adına” kente, kentin emeğine, kentin sınıfsallığına, emek ekseninde kent mücadelesine nasıl bakıyorsunuz ?
Evet insan tarihin öznesidir, değişir değiştirir. Yaşadığımız kent tarihsel süreçte 1930 yıllardan başlayarak ciddi bir göç dalgasını karşılayan bir kenttir. Anadolunun neredeyse her ilinden göç alan kentimiz günümüzde farklı onlarca halkın yaşadığı bir metropole dönüşmüştür. Ankara’da sınıfsal mücadele sanayi şehirlerine göre daha düşük yoğunlukta bir çercevede ilerliyor diyebiliriz. Görece daha rahat bir ekonomik yapıya sahip bir kent olduğu gerçeği aslında kentimizin çalışan nüfusunun beyaz yakalılar dediğimiz memurların çoğunlukta olmasıyla doğru orantılıdır. Siteler, Ostim ve Organize Sanayi Bölgeleri işçilerin yoğunluklu yaşadığı bölgelere yakın ancak bir biçimde örgütlenmeye daha uzak bir seyir izliyor. Büyük ve kitle üretiminin düşük yoğunlukta olduğu bir üretim mekanizmasının handikaplarını yaşayan bir kent olduğumuz kesin. Kentsel dönüşüm adı altında, ortak yaşamın yok edildiği site tarzı yaşam alanları, kültürel etkileşim ve örgütlenmeyi güçleştiren olgudur. Kente kümelenen kitlelerin yaşam alanalarına girmek onların kültürlerini öğrenmek ve iletişime geçmek resmi ideoloji dışında halkların varlığını gün yüzüne çıkarmak önemli. Kentimizde Romanlar, Aleviler, Lazlar, Gürcüler, Kürtler yoğunluklu yaşıyor. Bu halklarla iletişim ve ortak örgütlenmeler geliştirmek sanırız mücadelenin genişlemesi ve bilinen bilinmeyen, yeni tanışılacak halklarında örgütlenmesinin önünü açacak süreçleri geliştirecektir. Kent politik bir alandır, ama genelde evrensellik adına kentsel politikalar, yerel örgütlenmeler öncelikli olmamaktadır…
Yaşadığımız kentin yönetim şekline dönük (kent-içi sınıflarını özgürlüğü adına politika, istek ve ısrarlarımız ile) ne tür politikalar ve çerçeveler tanımlayabilirsiniz ?
Bir kenti tanımlarken nüfus, yüzölçümü, idari yapısı dışında kentin sahipleri olan emekçiler ve halkın kültürel yapısı dikkate alınmalıdır. Anadolu’nun her tarafından kendi karakterlerini taşıyan halklar Ankara’da değişik bölgelerde kümelenmiş şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Ailelerin geçimleri genelde küçük işletmelerde ve hizmet sektöründe çalışanlar tarafından sağlanıyor. Bu haliyle mahalleler, işçi mahalleleri şeklinde organize oluyor. Bu mahallelerde yürütülen çalışmalar emek eksenli ve sürekli bir şekilde interaktif halk toplantıları örgütlenmelidir. Tek çözüm sosyalizm olduğunu veenternasyonel birliğin çözücü olduğunu söylemekle beraber yerel örgütlenmelerin bu yolda kurucu etkenlerden biri olduğunu düşünüyor çalışmalarımızı bu yönde devam ettiriyoruz.
Kaldıraç, her 1 Mayıs’ta istanbul’a gidiyor… ve bir basın çağrınız var. Bu çağrının içeriğinde kaleme alınanları ve politik aksını biraz ayrıntılandırır mısın ?
Kaldıraç dergisi 1 Mayıs’ta her yıl olduğu gibi bu yıl da İstanbul’a gidiyor. Bizim açımızdan yani işçi sınıfının iktidarından, söz edenler açısından İstanbul gerçek başkent konumundadır. İşçi yoğunluğu ve sayısı en yüksek kent olmakla İstanbul doğalında özel bir yere oturmakta. 15-16 Haziran bize bu noktada yol gösteren önemli bir örnektir. İstanbul’u zapt eden işçiler o gün patronları nasıl yurt dışına kaçırdıysa, sendikalar yasasını nasıl geri çektirdiyse, güçlü 1 Mayıs’lar burjuva diktatörlüğünü öyle köşeye sıkıştırmakta. Taksim’i yıllarca yasaklamaya çalışmalarının altında yatan sebep bu. 2007-2008 ve 2009’da biz yine oradaydık. Sokak sokak, mahalle mahalle çatışarak girdik Taksim’e. Sonunda 2010’da sanki biz kazanmamışız da onlar bahşetmiş gibi açtık dediler Taksim’i. Devlet yine boş durmadı bu kez direk yasakladık demedi de 1 Mayıs alanını kazdı ve öylece bıraktı. Bu noktada devlet bize farklı alanları gösterirken hala yerelleri boş bırakmayalım tartışması artık kendini tüketmiş bir hal almıştır. Biz alanları boş bırakmaktan söz etmiyoruz elbette. Aksine şunu söylüyoruz : ‘her gün 1 Mayıs, her gün kavga’. Yani yılın 364 günü boş bıraktığımız alanları 1 Mayıs’ta doldurma telaşesini anlayamıyoruz. Mutlaka her yerelde 1 Mayıs eylemleri önemlidir. Ama neden Anadolu’nun her yerinde eylemlerimizi bir kaç gün önceden yapıp 1 Mayıs’ta İstanbul’u fethetmiyoruz. Tahrir’de olanları gördük. Bir ısrar nelere kadir öğrendik. Taksim’i Tahrir yapma işidir 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmek.
Yorumlar (0)