Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Öldürülmediğimiz Bir Yaşam İnşa Ediyoruz!

24 Kasım’ı 25 Kasım’a bağlayan gecede, Ankara Sokakları’nda bağırışlar, kahkahalar, ıslıklar, zılgıtlar, alkışlar, çığlıklar biribirine karıştı. Tüm bu sesler kötü bir haberin değil, kadınların birbirine kenetlenmiş sözcüklerinin, çözülen dillerinin ahenkli uyumuydu.

Öldürülmediğimiz Bir Yaşam İnşa Ediyoruz!

“Şiddete, savaşa ve kadın katliamlarına karşı kadınlar nöbette!” diyerek adımlarını attığımız yaşam nöbeti Ankara, Mersin ve Adana’da hayat buldu. Ben bulunduğum yerden Ankara’dan nöbet boyunca gözlemleyebildiğim şeyleri ve bu deneyimin katkılarını anlatmaya çalışacağım. Öncelikle, bu sene 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü sürecini en başından beri örgütlenirken kadın hareketinin büyüdüğünü, bu büyüyen ve heybesine bir şeyler biriktiren hareketin hızla gelen gerici kuşatmaya, artık birer cinayet olmaktan çıkmış sistematik olarak ilerleyen kadın katliamlarına ve yanı başında olan savaşta direnen kadınlara kız kardeşlik köprüsünü kurmak başlıklarıyla çalışmalara başlandı.

Tüm bu ihtiyaçlardan yola çıkarak Ankara’da kitlesel bir 25 Kasım mitingi ise kadınları heyecanlandıran ve hemen harekete geçiren bir süreç oldu. 25 Kasım Eylemi’nin 22 Kasım Günü Ankara’da büyük bir kadın buluşması olarak örgütlenmesi ve 22 Kasım Mitingi’nde yüzlerce kadının Kolej Meydanı’nı doldurmasıyla, bu süreç örgütlenirken çıkan birçok aksiliği en pozitif yolla çözülebilecek şekilde süreci devam ettiren Halkevci Kadınlar açısından Ankara’da söylemi net, isyan kokan, dayanışmayı güçlendiren bir miting geride kalmış oldu. Ancak bu süreç örgütlenirken tek başına bir kadın buluşmasının kadınlara yetmeyeceği ve Kadın Meclisi’nde alınan karar soncunda kadınların tacize, tecavüze, şiddete ve kadınları ısrarla eve kapatmaya çalışanlara inat, sokakta daha fazla kalmasının gerekliliği tartışılırken “Yaşamak için Nöbetteyiz” ana başlığı altında “Kadın Nöbeti” fikri şekillenmeye başladı. Böylece 24 Kasım’ı 25 Kasım’a bağlayan gece, kadınların asıl olması gerektiği yerde, yani sokakta olması gerektiği kararlaştırıldı. Bu sürecin her bir adımı tek tek planlanmaya başlandı. Teknik ihtiyaçlardan (ısınma, kömüründen odununa kadar, yağmur ve kara karşı önlem, battaniye, çaydan çorbaya, ses sistemleri, atölye için gerekli malzemelerin tek tek saptanması ve bulunması...), atölye yürütücülerinin ayarlanmasına kadar tek tek ayrıntılı olarak planlandı ve sonucunda elde bol tartışma, bol atölye, bol sohbet, bol şarkı olan bir gece ortaya çıktı.

Geceleri de, sokakları da, meydanları da terketmiyoruz! Nöbet gecesine gelecek olursak; Haziran İsyanı’nda sokağa çıkan kadınların evlerine dönmektense direniş alanlarını yaşam alanlarına dönüştürdükleri bir süreçten geçerken, nöbete gelen kadınlar da sokağı (Yüksel Caddesi’ni) bir anda kendi yaşam alanlarına çevirdi. Zülfü Kadın Yaşam Parkı’nda nöbette olan Mamaklı kadınların da Yüksel Caddesi’ne girmesiyle saat 21.00’da programın bir anda coşkulu sloganlarla başlaması tüm geceye kuşkusuz yansıdı. Nöbetin ilerleyen dakikalarında kurulan kadın kürsüsünde kadınların nöbete nasıl geldiklerini anlatmaları ise yaşam nöbetinin coşkusuna coşku kattı. Kimi kadınlar hasta çocuğunu eşine bırakmış, kimi çocuğunu da almış gelmiş, kimi hasta hasta gelmiş, kimi babasından zoraki izinle gelmiş kimi ise ev işlerini Marslılara yaptırmış ama öyle ya da böyle gelmiş.

Şunu söylemek gerekir ki, nöbetin başında “Benim saat 23.00’da evde olmam gerek, yarın çocuk okula gidecek” diyen kadınların hiçbiri saat 23.00da evde olmadı, iyi ki de olamadı... 22.30 sularında kurgulanan sekiz tane atölyenin ilkinin başlamasıyla kadınların sohbeti derinleşti. Kadınlar her bir atölyeye kendilerinden bir şey kattı. Özellikle bazı atölyelerde (kent kimliği ve kadın, lgbti, şiddet-özsavunma, erkek egemen yargı, medya gb.) kadınlar tarafından yoğun ilgiyle karşılanan tartışmalar oldu. Bu atölyelerde kadınların istedikleri gibi söz alması ve oraya katkı sunması ise görülmeye değerdi.

Barış Anneleri’nin katıldığı Savaş ve Kadın Düşmanlığı başlığı kuşkusuz coşkunun en yüksek olduğu ve kadınların dayanışmayı en çok hissettiği başlıklardan bir tanesiydi. Barış Anneleri’yle kurulan kızkardeşlik halayı ve Barış Anneleri’nin heyecanını Halkevci Kadınlara hissettirmesi ise geceyi ısıtan en unutulmaz anlardandı. Sabah gün doğana kadar süren atölyelerde hiçbir aksama yaşanmaması, gelen konukların orada bulunan coşkuyu hissederek ve bunu dile getirerek ayrılması ise kadınların başka bir motivasyon kaynağı oldu. Gece boyunca soğuğa ve hatta yağan kara karşı kadın sayısının hızla düştüğü bir an olmadı. Tam tersi kadınların ne sebeple olursa olsun oradan gitmek istememeleri heyecan vericiydi. Nöbet boyunca tek bir kadının bile oradaki kadınları bırakıp sıcak yatağına gitmeyi reddetmesi, soğuktan serzeniş etmek yerine isyan koşusu yapmayı önermesi ise nöbete ayrı bir renk kattı. Havanın aydınlanması ve saatin 08.00 olmasıyla kadın nöbeti sona erdi.

 Nöbet bitimine kadar fena olmayan bir sayıyla nöbetimiz devam etti. Orada bulunan bizler saatlerin nasıl geçtiğini anlamadık. Yaşam nöbetine gerek katılımcı, gerek gözlemci, gerek destek olmak amacıyla gelen akademisyenlerin, kadın örgütlerinin ve LGBTİ’leri bu nöbetin heyecanlandırdığı kanaatindeyim. Çünkü bu nöbet kadın buluşmalarının, kadın mitinginin ve gece yürüşlerinin üzerine bir şeyler eklenerek yapılmış ve kadın eylemliliklerinin çıtasını yükseltmiştir.

Bu arada nöbet öncesi yaptığımız bazı görüşmelerde “Deli misiniz siz, napıcaksınız o saatte orada, o soğukta geçmez bak o saatler!” gibi öneriler ise bizi daha çok motive eder hale gelmiştir, söylemeden geçmeyelim. Bir geceyi ve 25 Kasım sürecini geride bırakan Halkevci Kadınlar, Validebağ ve Yırca’da gördüğümüz üzere kadınların direnişinin bangır bangır geldiğini görmekte. Bu süreçten sonra da geceleri de, sokakları da, meydanları da, parkları da, zeytin ağaçlarını da isteyen kadınlar hep bu alanlarda olmaktan ve bu alanlardan biriktirdikleri ile öldürülmeyecekleri bir yaşam kurmanın temellerini hızla atmaktan çekinmeyeceklerdir.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış