Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ölüm, Hep Bana, Bana mı Düşer Usta?

Ölüm, Hep Bana, Bana mı Düşer Usta?

Haziran ayında iş kazalarında ölen en az 59 işçinin ardından; Temmuz ayı da, tüm yurtta artan iş kazaları, işçi ölümleriyle ilgili haberler getirdi: Metrobüs köprüsünün sökümünde işçi Yakup Kavak, Diyarbakır’da Ramazan Sertakan adlı inşaat işçisi, Zeytinburnu’nda inşaata demir taşıyan Ercan Özcan taşıdığı demirlerin altında can verdi. İzmir’de Kalkavan’a ait bir tersanede bir ölüm daha, Batman’da 3 işçi, Aydın’da, Kütahya’da, Sorgun’da, Muğla’da, Uşak’ta, Amasya’da… Dahası var: Ankara Sincan’da döküm işçisi Serkan Göktaş, Ankara Ulucanlar’da cami inşaatında göçük altında kalan iki işçiden biri Engin Turan, Gölbaşı TOKİ konutlarının inşaatında çalışan Faruk Çağlar ve Sezgin Coşkun devrilen vincin altında kalarak öldüler, bir işçi ise ağır yaralı. Biraz aklı başında olan herkes, “Bu ölümlerin, önlenebilir olduğunu; işverenlerin şayet önlem alsaydı ölenlerin çoğunun kurtulabileceğini söylüyor” İMO yetkililerine göre kaza değil, “insan hayatının hafife alınması”!

Daha Temmuz sona ermedi! Ölenlerin önemli bir kısmı, inşaat işçisi… Neredeyse tamamı, taşeronlara çalışan işçiler… Gölbaşı’nda kule vinç başlarına yıkıldığında Faruk’la Sezgin gecenin geç saatlerinde Ulusoy İnşaat’a ait şantiyede çalışıyorlardı. Faruk daha 21 yaşındaydı, Sezgin 27… Gölbaşı Devlet Hastanesi’nin koridorları, gece yarısı boyunca yakınlarının çığlıklarıyla yankılandı durdu. İMO Ankara Şubesi yetkililerinin aktardığına göre incelemeye gittikleri şantiyede deliller, izler yok edilmişti. Vincin devrilmesinin ya kusurlu montaj, ya fren balatalarının kilitlenmemesi ya da kapasite fazlası nedeniyle olabileceği belirtildi. Üç nedenin de, hız ve acelecilikle önlem alınmamasından kaynaklı olduğu vurgulandı. Açıklamada inşaat sektörünün denetimsizlik nedeniyle iş kazalarında başı çektiğine dikkat çekildi: “Bu durum inşaat sektöründe çalışan insanların hayatlarının ne kadar hafife alındığını gözler önüne sermektedir. Güvencesizliğin en fazla olduğu inşaat sektörü bir yandan ucuz emek havuzundan beslenirken bir yandan da taşeronluk/alt işveren ilişkilerinin en yaygın olduğu sektördür” denildi. İnşaat sektöründe denetimsizlik diz boyu; TOKİ, sadece üst işveren olarak mı sorumludur? Yok mudur devletin sorumluluğu?

Konutlar, TOKİ tarafından Ulusoy İnşaata yaptırılmaktaydı. Ulusoy İnşaat da muhtemelen işi başka taşeronlara vermişti. Taşeronlaştırma bu bilirsiniz: Sendika yok, güvence yok, tazminat yok, ölüm çok… TOKİ bu, bilirsiniz: işin kolayını bulmuştur; işi, en kısa zamanda, en ucuz fiyatı verene ihale edersin: hem beş köfte yersin, hem üç kuruş verirsin… Üstüne orada burada, Ağaoğlu misali çalım atarsın: “ben yaptım, oldu!?”. Soracak hesap çok! TOKİ bu, bilirsiniz: bırakın işvereni olduğu imalatta ölen işçileri, geçtiğimiz Temmuz ayında sadece Samsun’da 12 kişi, dere yatağına yaptırılan evleri, sel bastığı için öldü. Çarşamba Kuzey Yıldızı TOKİ konutlarında kapıcılık yapan Kenan Yazıcı 40 yaşındaydı, 9 yaşındaki oğlu Bedirhan ve 16 yaşındaki Mücahit babasıyla aynı kaderi paylaştı. 12 kişinin ölümü sonrası bu konutların yaptırılmasından sorumlu eski TOKİ Başkanı yeni bakan Bayraktar, konutların sele rağmen dimdik ayakta olduğunu söyledi. TOKİ bu, bilirsiniz: kapıcı dairelerini yasaklamak suretiyle sele çare bulunduğunu açıkladı! Sadece Samsun’da değil ki, dere yatağına yapılan evler? Sadece Gölbaşında değil ki önlem alınmayan vinçler?

Mimarlar Odası açıkladı: mesela yanı başımızda Mamak’ta… Cinayetler, geliyorum (mu) diyor! İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Çıktı! Müjdeler olsun, evet, yeni yasaya göre artık işçileri güvencesiz çalıştırmanın bedeli çok daha fazla olacak, işveren yüksek cezalardan yılacak ve alması gereken önlemleri zamanında alacak ve artan iş kazaları da azalacak? Ama o da ne: artık devlet baba, gözetim ve denetim görevini bizzat kendileri bile güvencesiz çalıştırılan, kiralanmış (taşeron) iş güvenliği uzmanlarına devrediyormuş; kendi iradesi ve işyerinde çalışan işçilerin onayı alınmadan hepi topu haftanın bir-iki günü göz atmaya geldiği işyerinde, “iş” sağlığını ve güvenliğini, bu uzmanlar sağlayacakmış… Sosyal devletin bir sorumluluğu kalmayacak: devlet, taşerona artık sadece hesap soracak, cezai bir durum varsa ceza verecek, cezayı tahsil edecekmiş! Peki ya devletin kurumundan kim hesap soracak?

Taşeronlaştırma hızlanıyor: Bundan önce de yine güvencesiz işçi çalıştırmanın cezaları, gerek ceza kanunu gerek iş kanunu ve en son 2008’de sonlandırılan sosyal güvenlik reformu ile kat ve kat artırılmıştı! Artırılan cezalar ile güvencesiz/kaçak işçi çalıştırmak mümkün olmayacaktı! Ama o da ne: Erdemir’inden TOKİ’sine, belediyelerinden hastanelerine bütün büyük işletmeler, taşeronlaşmaya hız verdiler. 10 yıl önce hastanelerde 10.000 dolayında taşeron işçi vardı şimdi 150.000’nin üstünde. Hemen hiçbiri, aynı işyerinde bir yıldan daha çok çalışmış görünmüyor. Hemen hiçbirinin sigortası tam yatırılmıyor, hemen hiçbirinin kıdem tazminatını alabilmesi mümkün değil. Bir çoğu asgari ücretin bile altında çalıştırılıyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış