“Tarih Irmağının Önünü Açan” Şair Ahmet Erhan ve Ankara

“Tarih Irmağının Önünü Açan” Şair Ahmet Erhan ve Ankara

1980’li yılların ortalarıydı. Babam bir akşam siyah kapaklı birkaç şiir kitabı koydu önüme. Kapaklarını açtığım imzalı şiir kitaplarından birkaç dize okudum. İlk aklımda kalan hüzündü. Gepegenç ama imge yaşı yüzyıllarca ötede olan bir şair ile karşılaşmıştım. Lir Yayınlarından çıkan ilk kitaplarıydı Ahmet Erhan’ın.

“Bu dünyada acı çeken tek bir insan yoktur, diyebildiğim zaman
İşte o zaman ölebilirim”

Kısa Yaşamından Kesitler

78 Kuşağı şairlerinden genç kaybettiğimiz Ahmet Erhan’ın 4 Ağustos’ta ölüm yıldönümüydü. Diğer bir şairimiz Turgut Uyar’ın doğum gününde… 7 yıl önce ölüm haberini okuduğumda da gençliğimden kalan yukarıdaki sahneyi hatırlayarak içim cız etmişti. Her şiirinde yeniden doğduğunu ve her dizesinde sonsuz bir şekilde öldüğünü yazmaktan çekinmiyordu. Ankara, Kızılay, Sakarya Caddesi ve Küçükesat… Biraz da onun mekanlarıydı. 

1958 yılında Ankara’da dünyaya gelmişti. Asıl adı Erhan Bozkurt idi. Çocukluğu ve gençlik yıllarında, biraz Mersin’de biraz da Adana’da yaşamıştı. Ankara’da bir akşam lisesinden mezun olmuştu. Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yükseköğrenim görerek Türkçe öğretmenliği yapmıştı. Yaşamında uzunca bir süreyi Ankara’da, kalan kısmını da İstanbul’daki farklı semtlerde geçirmişti. Özel okullarda öğretmenlik ve bir dershanede müdür yardımcılığı yapmıştı. 1990 yılında kurduğu A Kitabevi’ni birkaç yıl sonra devretmek zorunda kalmıştı.  

Babası, gözlerinin iyi görmediğini bahane ederek ondan kendisine kitap okumasını istermiş. Ciltler dolusu kitabı okutan babasının tek amacı, oğlunu okuryazar yapmakmış. Çünkü aslında gözleri gayet iyi görürmüş.

İlk şiirleri 1975 yılından itibaren Militan, Dönemeç, Türk Dili, Sanat Emeği ve Varlık dergilerinde yayımlandı. 1980 öncesinde hem sağcıların hem de solcuların kurşunlarına hedef oldu. Aynı sorun, yaşamının her döneminde yayımlanan her şiir kitabında devam etti.
Yayınevi depolarının şiir kitaplarıyla dolu olduğu ve salgın döneminde neredeyse yeni kitap basımının durduğu bu günlerde onun kitapları daha da zor bulunmakta. Nitelikli şiir ödüllerinin çoğunu almasına rağmen adı popüler şairler arasında geçmemekte.

Gençliklerinde Yaşar Miraç ve Ahmet Erhan’ın Ankara’da çıkardıkları dergilerinin ellerinde kalması gibidir yaşam öyküsü... 1978’in ilkbaharında Yeni Türkü adlı dergiyi çıkarmışlardır. Üç sayı olarak; nisan, mayıs ve haziran aylarında yayımlanmıştır sadece. Sonuçta Ahmet Erhan ile Yaşar Miraç, Kızılay Meydanı’nda günlerce elden edebiyat dergisi dağıtmışlardır.

İlk kitabı “Alacakaranlıktaki Ülke” ile 23 yaşında Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazandı. Daha sonra sırasıyla Yunus Nadi Şiir Ödülünü, Cemal Süreya Şiir Ödülünü, Halil Kocagöz Şiir Ödülünü ve Melih Cevdet Anday Şiir Ödülünü aldı. Bir öykü ve bir deneme kitabı olmak üzere, toplu şiir kitaplarıyla birlikte kitaplarının sayısı 15’i geçmektedir. 
 

None

Şiirleri ve Edebi Yönü

Deniz ve limon kokulu Mersin sokakları ile Küçükesat Ankara’sının siyah-beyaz sokaklarındaki ayazın birleşimiydi Ahmet Erhan’ın şiiri. Buram buram ölüm vardı ve bu ölüm biraz da kara mizahı çekiyordu ardı sıra. Çünkü içinde ölüm korkusu olmayan bir 
ölümdü bu…

Yürümek şiirine şöyle başlıyor şair:
“Yalnızca yürümek istiyorum
boğazıma böğürtlenler doldurarak
çok görme dünya
haritama bir çizgi daha eklemek
mersin -ankara -ayvalık
yok ki başka”

Sadece şiiriyle var olmayı başarmıştı. Diğer edebi dallara dalmadan kendi şiirinde kaybolarak kendini bulmuştu. Kimseye özenmesi yoktu, popüler kültürün aracı olmamıştı. Görsellik amacıyla bulundurmazdı cebindeki şiirleri; söyleşilere ve resmi toplantılara biraz mesafeli durmuştu. İçine dönüktü, hassastı, sessizdi ve uzak dururdu kalabalıklardan.

Kişisel bir şair olduğunu kabul etmekteydi. 70’li ve 80’li yılların etkisinde kalarak, kişiselliğini; ölüm, yalnızlık, ayrılık ve alkol çerçevesinde belirlemesi rastlantı değildi. Bu nedenle sürekli hem yaşamın hem de ölümün arasında yazmaktaydı. Bu nedenle hem sağcılardan hem de solculardan çok eleştiri alırdı.

İlk kitabı Alacakaranlıktaki Ülke’de aynı isimli şiirden:

“Ve sorularım ne çoktu benim
Ellerim her taşın altını kuşkuyla aralardı
İnanmaz olurdum kimi, göğün mavi, yaprağın yeşil olduğuna
Gözlerim her renkte saklı bir karayı arardı.”
Kendine dönüklüğü bireysel anlamda kabul etmemişti. Toplumcu damarını her kitabında ve şiirinde ön plana çıkarmıştı. Hüzünlüydü ama bu hüzünde mücadelenin ve sokaktaki şiddetin acısını dile getirmeye çalışırdı. Kendisiyle hesaplaşması bitmemişti son dakikasına kadar, bu yüzden en çok kendisiyle dalga geçmişti. “Herkes adam oldu ben şair oldum” demekteydi, hiç sıkıntı çekmeden ve bu sayede sert, kararlı ve açıktı dili.

Şiirinden karnını doyurmayı beceremedi belki de şiiri cebindeki parayı da savurdu bazı zamanlarda, belki de bu nedenle işsiz kaldı bazı bazı… Kararlıydı, şüpheci bir biçimi ve özü yoktu, ne söylüyorsa doğrudan söylüyordu. Zevke dalan bir şiir değildi, acı ve hüzün şiiri yazıyordu, bu nedenle dizeleri ve imgeleri yere ağır adımlarla basıyordu. Belki de bu yüzden bir yaşam içinde birçok kez öldü, bazı zamanlarda hatta üst üste…  

Nihat Genç, Ahmet Erhan şiiri ve Ankara için “Kelimelerle gizli ve bitmeyen ve umutsuz bir aşk gecesini, zarifliğini hiç bozmadan son gününe kadar sürdürdü. Şiirleriyle bir Venedik değil bir Prag ve Moskova karışımı elimizdeki tek Ankara tarihini yazdı.” demektedir.
Ahmet Erhan yazmıştı, Yeni Türkü söylemişti:

“Kalırsa bir soru kalır benden
Bir de üç beş şiir, iyi kötü”

Ahmet Erhan’ın “Bugün de Ölmedim Anne” şiirini Ahmet Kaya seslendirmişti. Ahmet Erhan yazmıştı, Selda Bağcan ve Teoman seslendirmişti/söylemişti:

“Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan”
 

“Kendine dönüklüğü bireysel anlamda kabul etmemişti. Toplumcu damarını her kitabında ve şiirinde ön plana çıkarmıştı. Hüzünlüydü ama bu hüzünde mücadelenin ve sokaktaki şiddetin acısını dile getirmeye çalışırdı.”

Ahmet Erhan Hatıra Evi

Bu yıl şairin doğum günü olan 8 Şubat’ta Kızılay Hatay Sokak’taki bir apartmanın 7’nci katında Ahmet Erhan Evi’nin açılışı yapıldı. Yaşam izlerinin kovalandığı ve kişisel eşyalarının korunduğu ev, aynı zamanda okurların buluştuğu bir mekân haline geldi. İlk baskısı imzalı kitaplarından giyim eşyalarına, sırt çantasından şiirlerini yayımladığı dergilere kadar uzanan 55 yılın sergilendiği sıcacık bir ev oldu burası. 21 Mart Dünya Şiir Günü de bu evde kutlandı birçok şairin katılımıyla.

Ahmet Erhan’ın eşi Hacer, Ahmet Erhan Hatıra Evi’nin oluşumunda şöyle anlatıyor:

“Ceketini doğum gününde hediye etmiştim. Öyle sevmişti ki nereye gitse giyerdi. Kokusu bile hâlâ üzerinde duruyor. Sırt çantasına sığıp gezmelere gitmek isterdi ama sığamazdı. O bu duruma düşünce ‘Alışkanlıklarım bol / Kapsama alanım geniş’ dizeleri aklıma gelir. Bazen evde küsüştüğümüz zaman salondaki küçük eşyaları bu çantaya doldurur odasına giderdi. Piposuna gelince, hep pipo istiyordu. Onu da Silivri’deyken hediye etmiştim. Tütününü incir lokumu kutusunda saklardı. Sürekli sokak satıcılarından saat alırdı. Bozulunca pil alıp takmak yerine yenisini alırdı. Üstünde mutlaka fener, kibrit, çakmak taşırdı. Odasında da bunları hep masasının üstünde tutardı.” 
 

Kaynaklar:

- https://www.evrensel.net/haber/396685/sair-ahmet-erhan-ankarada-hatira-evinde-anilacak
- https://www.evrensel.net/haber/271941/kenar-mahallede-bir-ahmet-erhan
- https://odatv4.com/sair-ahmet-erhan-oldu-0408131200.html
- https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ani-siir-ve-oykulerle-dolu-bir-ev-ahmet-erhan-hatira-evi-1725217

Yazar Sencer Başat
  • Paylaş