Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankara’da Yok Edilen Bağlar ve Bağ Kültürü

Ankara’da Yok Edilen Bağlar ve  Bağ Kültürü

Ankara; vadilerini, bağlarını, derelerini ve çaylarını ve tarihsel çevresinin büyük bir kısmını Cumhuriyet Başkenti olduğundan bu yana geçen 80 yıl içinde kaybetti. Günümüzde de Atatürk’ün mirası olan Atatürk Orman Çiftliği, şehrin en önemli ekolojik koruma alanlarından olan İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan Gölleri Su Havzası, Çubuk Çayı Havzası, Ankara Çayı ve batıda İstanbul yolu üzerinde Kazan’a kadar olan verimli tarım toprakları, kayak merkezi Elmadağ çevresi tehdit altında. Ulus ve Eski Ankara üzerinde de merkezi iş alanlarının artan baskısı sürüyor...

Halbuki, daha geçen yüzyıl başında bozkır Angora'sında, yazın toz fırtınalarından göz gözü görmez, hali vakti yerinde olanlar Bağlara göçerdi. Keçiören, Etlik, Kavaklıdere gibi son vadilerdeki bağlık bahçelik alanlarda, 19. yüzyıl sonlarına doğru Eşrafın bağ evleri şeklinde yapılar inşa ettirmesi ile yeni bir kültür gelişmişti. Bu dönemde, şehrin mekânsal yapısında şehir merkezinin ikili yapısına benzer bir olgunun konut alanlarında da ortaya çıktığı gözlenmektedir. Şehirde, ticaret eylemlerinin geçirdiği nitel ve nicel değişim sonucunda, şehir merkezinde ortaya çıkan "Eski Merkez-Yeni Merkez" ikilemine ek olarak, şehrin arazi kullanımında "Yönetici Merkez", "Göçmen Mahallesi", "Bağ Evleri", "Demiryolu" gibi yeni öğeler oluşmuştur.

Atlı arabanın şehir içi ulaşımına girdiği bu dönemlerde ortaya çıkan ve yazlık kullanım amacıyla yaptırılan "Bağ Evleri", şehir dışında bir yaşam tarzı başlatmıştır.

Bağ evleri Angora'da 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında yaz başlarında gidilen ve güz başına kadar kalınan bir yaşam kültürüdür. Yörede bağcılık milattan öncesine dayanmaktadır. Hititler döneminde ama özellikle İsa'dan önce 8. yüzyıllarda Friglerde çeşit açısından çok zengin ve bakımlı bağların bulunduğu bilinmektedir. Evliya Çelebi Ankara Bağları için "Mamur, abadan, üzümü çok olduğunda adına Engûrü adını vermişlerdir." demektedir.

"Daha geçen yüzyıl başında bozkır Angora'sında, yazın toz fırtınalarından göz gözü görmez, hali vakti yerinde olanlar Bağlara göçerdi."

Keçiören'de yangın sonucu tamamen yok olmuş Mustafa Aygün bağ evi eski fotoğraflarından yeniden inşa edilmiştir. (Kaynak: http://www.asirproje.com.tr/bag-evi.htm)

"Engûrü" Farsçada üzüm anlamına gelir. Kışın Ulus ve çevresini aşmayan sınırlar içinde oturulur, bahar geldiğinde nisan sonu mayıs ayı başında bağ evlerine göç edilir, ekim ayının sonuna kadar buralarda kalınırdı. Şeref Erdoğdu'ya göre kuzeyden başlayarak saat yönünde Ankara çevresini dönersek 32 bağ ve bahçe semti saymak mümkündür.

Keçiören'de Çoraklık, Kızlarpınarı, Mecidiye, Hacıkadın Deresi, Karabağ, Solfasol, Çinçin, Karaca Kaya (şimdi sitelerde bir cadde), Samanlık, Abidinpaşa, Kınalı Köşk, Frenközü (şimdiki Türközü), Lakavuz, Büyük Dedeman Oteli'nin çevresi, Seyran Bağları, Dikmen Bağları, Çankaya, Yukarı Öveç, Aşağı Öveç, Keklik, Çatlaklı, Söğütözü, Pamuklar Çiftliği, Etlik Bağları, İğdelidere ve Ayvalı bağları.

Ankara'nın ilk planı Lörcher planlarında şehri kuzeyden güneye iki büyük parçaya ayıran kuzey-güney aksı, doğu-batı aksından farklı olarak, şehrin ulaşım ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Güney istikametine doğru, "U" formlu iki abidevi bina tarafından tanımlanmış olan tiyatro meydanı ile kesiştikten sonra, demiryolunun üzerinden Çankaya'daki açık alana doğru devam etmektedir. Burada, üzüm bağları içinde, bakanların ve bürokratların villaları yer almaktadır...

Ankara'da bağa göçme geleneği 1950'li yılların sonlarına kadar sürmüştür. Hızlı nüfus artışı ve artan konut talebiyle birlikte düşük yoğunluklu büyük açık alanların bulunduğu bu bağlar yeni gelişme alanlarına açılmıştır. Öncelikle Keçiören, Etlik ve Dikmen Bağları, vadi ve tepeleri ile önce gecekondu işgaline uğramış, vadi tabanlarına kadar yağmalanmasına göz yumulmuş, daha sonra da 1983 sonrasında çıkarılan "Islah" imar planları ile çok katlı yapılaşmaya açılmıştır. Böylece yerleşilmesi sakıncalı olan vadi içlerine kadar inen çok katlı yapılaşma, müteahhit yap sat düzeni ile zaten azalmış olan yeşil dokunun tamamını silip süpürerek yoğunlaşmış, bir beton yığınına döndürmeye başlamıştır.

Kavaklıdere üzüm bağlarında yeşeren binalar. Kavaklıdere şarap fabrikası arazisi, Kavaklıdere'ye adını veren bağlar doğal sit olmaktan çıkarıldı, yok edilerek yerine KARUM, HİLTON ve SHERATON yapılmıştır (1986-87'ler).

Bağlar, zaten bağa göçme adetinin unutulduğu hızlı çağdaş (!) yaşam içerisinde, kentin gelişme alanı yokmuşçasına önce gecekondularla sarılmış, daha sonra da 1980 sonrasının icadı İlçe Belediyeleri tarafından "Islah" edilmiştir! Sadece Keçiören'deki ıslahın boyutlarını görmek hepinizi hayrete düşürecektir.

Hemen her yer 5-8 katlı olarak, kotlardan 3-4 kat kazanılarak, hiçbir açık ve yeşil alan, kamusal kullanım alanı (yeşil, spor, çocuk bahçesi vb.) bırakılmadan aşırı yoğunlaşmış ve böylece "Islah" edilmiştir! Ayakta kalan son bağ evleri, 19. ve 20. yüzyıl başı Ankara'sının hem fiziksel hem sosyal niteliklerinin açıklanmasına yardımcı olan, o dönemin yaşam kültürünün ayrılmaz bir parçası "bağ evinde yaşam" geleneğini yansıtan önemli tanıklardır.

Doğal olarak eskiden çiçek seralarının, sebze bahçelerinin bulunduğu "Çubuk Çayı Vadisi" de "Islah" edilerek, bu kesim dev bir hipermarket, Belediye binaları ve 21. yüzyıl başlarında Türk mimarisinin ulaştığı düzeyi gösteren ve İspanya ile boy ölçüşen, "Gaudivari" arabesk mimarisi ile inşa edilmiş apartmanlarla çevrelendi... Dikmen ve Etlik Bağları, vadileri ve dereleri de Keçiören benzeri vahşice "Islah" edilmiştir.

Ankara'da artık geri dönüşü bulunmayan bağların ve doğal alanlarının yok edilmesine son verilmeli, çevredeki değerleri kurtaracak, "Doğal ve Tarihsel/Kültürel Değerlerin" korunduğu bir Metropoliten Alan Master Planı (tercihan 1/25000 değilse 1/50 000) hazırlanmalıdır.

Çevre Düzeni Planları ile bu ana plan entegre edilmelidir. Akarsular havza bazında ele alınmalı, kaynaktan itibaren ekolojik planlama yöntemleri ile koruma altına alınmalıdır. Buna bağlı doğal, tarihsel/kültürel değerlerin özel projelerle ele alınmasına, onarım ve sağlıklaştırılmasına yönelik alt ölçeklerde (1/5000, 1/1000, 1/500...1/1) planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır. Bağlık alanların geride kalanları belirlenerek buralar için koruma kullanma dengesi kurularak, çok katlı olmayan düşük yoğunluklu kırsal nitelikli alan planlamaları yapılmalıdır.

Kentsel ekolojik çevreyi dikkate alan ve yaya yolları, bölgeleri, yeşil akslar, kamalar, spor alanları ve bisiklet, yürüyüş yollarını içeren bir sistemler bütünü oluşturulmalı, yeşil alan oranlarının arttırılması için tescil dışı ve tescilli tüm hazine toprakları, belediye mülkleri koruma altına alınmalıdır.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış