2024 Yerel Seçimlerinin üzerinden henüz bir ay geçmiş bulunuyor. Halkı krizle boğuşurken, Ülke Merkezi Yönetimi seçimle yenilenen yerel iktidar odakları -yani belediyeler- ile kaygı verici bir kutuplaşmayı, yüksek tempoda bir rekabet ve gerilim atmosferini körüklüyor.
Başkanlık Rejimi, bir tek merkezli, hiyerarşik ve güç konsantrasyonuna adamakıllı yaslanmış bir devlet örgütlenmesi ve yönetim anlayışını devam ettirmek için tüm gücünü seferber ediyor. Hukuki ve ahlaki meşruiyet önemsizmişçesine iktidar gücünün pervasızlığına yaslamış, oldu bittilerine, dayatmalarına, keyfi müdahalelerine devam ediyor. Ufak büyük demeden bir belediyeyi daha ele geçirmek için her yol mubah diyor.
El kol bağlayıcı düzenlemeler, dün bir bugün iki demeden başlatılan tedirgin edici denetim atakları, komplo kokan yayın ve haberler ve mali darboğaz rüzgarlarına rağmen halkın tercihini ve desteğini güçlü bir biçimde yanına almış muhalefet belediyeleri şevkli bir koşu hazırlığında…
Kentlerde yaşayan nüfusun büyük bölümünün tek merkezli, tek düze iktidar yerine, iktidarın merkez ve yerelde farklılaşmasını, kademelenmesini ve bir şekilde paylaşılmasını tercih ettiği açıktır. Halk kendi hak ve özgürlüklerini gerçekleştirebilmenin güvencesini -Anayasada zaten var olan- bu kademeli idare yapılanmasında gördüğünü sandıkta ifade etmiştir. Merkezi ve yerel iktidarı belki biraz yarıştırmak biraz da yedeklemek bağlamında görülebilecek bu tercih, daha 2019 da gelişinin işaretlerini vermişti. 2024 bunu perçinlemiş bulunuyor.
Son seçimler, özgürlükçü, çoğulcu, dayanışmacı, barışçı yaşam isteğini olduğu kadar, merkezi iktidarın ekonomik tercih ve yönetim anlayışını, mali ilişki ve yükümlülüklerini güvenilir bulmadığını açığa çıkarmış; en azından temel yaşam gereksinimlerinin karşılanmasında güvenebileceği bir yerel yönetim anlayışını ve enerjisini önemli bir seçenek olarak belirlemiştir.
2019 seçimleri sonrasında üç büyükşehir başta olmak üzere büyükşehir, büyük kent yönetimlerindeki halkçı, dayanışmacı, kaynak yaratıcı belediye uygulamalarındaki başarı CHP’li muhalefet belediyeciliğine güveni pekiştirmiştir. Kentlerin işleyişini tüm baskılara rağmen sürdürebilme, temel yaşam gereksinimlerini -toplu ulaşım ve su başata olmak üzere- ayırımsız kentlilerin hizmetine sunma kapasite ve azimleri, afet duyarlılıkları vb. bu güveni beslemiştir. Gücünü atayandan değil halktan alan belediye başkanlarının öncülüğünde çözüme ulaşılabileceği inanç ve arzusunu büyütmüştür.
Bu inanç ve güven tazeyken atılacak adımlar ve stratejik hazırlıklar yaşamsaldır.
2024 belediyecilerinin karşılarına çıkabilecek en önemli engel olası baskı ve ayırımcı uygulamalar ve parasal kısıtlamalar olacak görünüyor. Devralınan belediyelerdeki birikmiş borç yükü, ödenmemiş ücretler genellikle göz korkutucu olagelmiştir. Merkezi idare borç krizine içerde karşılıksız para basarak, dışarıda da her seferinde daha pahalıya mal olan borçlanma yoluna başvurarak ya da varlıkların yok bahasına satışları ile çözüm aramakta. Oysa belediyeler ne para basmaya ne de doğrudan küresel piyasalardan borçlanma yetkisine sahip değildir. Kanunla tanımlananlar dışında vergi ihdas edemezler.
Mali kaynak yaratımında rant yaratma ve mülk satışları ile çözüm arama girişimleri ilk akla gelen çözümler olmaktadır. Akut durumlarda başvurulabilecek bu yöntem ne çare ki kalıcı bir yöntem değildir. Rant yaratıp onu satmak daha büyük hizmet gereksinimlerine neden olacaktır. Kentte bu amaçla yaratılan anormal rantlar kenti ve toplumu mutlaka daha çok bedel ödeme zorunda bırakacaktır.
Kalıcı, gerçek ve güvenilir kaynaklara yönelmek için belediyenin tüm kadroları ile seferber edilmesi çok önemlidir.
Sadece yönetici kadroların değil en uçtaki elemanın da yapılan işin hayati önemine inanması- inandırılması olmadan, belediyeyi dolayısıyla kenti işler-yaşar tutabilmek hayaldir.
Kentliyi hizmet bekleyen müşteri olarak görmek değil onu kentin yaşayan en değerli varlığı olarak görmek ilk adımdır. Kentlinin de belediyeyi kişiye özel hizmet şirketi yerine koyma alışkanlığından çıkarılması gerekmektedir. Kentlinin “sorunları” kaynağında azaltma istek ve bilincini harekete geçirmeden kentlerin her gün devasa artış gösteren, kışkırtılmış hizmet taleplerinin karşılanması imkansızdır.
Bu konuda geniş bir toplumsal aydınlanma ve mutabakata gereksinim vardır. Böyle bir anlayış değişimi ancak inanılan ve güvenilen politik kurum ve kişiler tarafından sağlanabilir.
Belediyelerde gereksinim duyulacak güç ve kaynak, esasında kentlerde ve kentlilerde mevcuttur. Bu kaynağı harekete geçirecek olan temel araç belediyenin kendisidir. Yeni belediye başkanlarının yapması gereken en stratejik hazırlık belediyesinin iç çalışma barışını kurmaktır. Yeni yönetime güven sağlanması, kamplaşmaları ve ötekileştirmeleri yatıştırıcı bir tutum ve açık yüreklilik gerektirir. Yılların yorgunu, bezgin bıkkın kadroları yeniden yaşama sevincine kavuşturacak ve hareketlendirecek bir çalışma atmosferini kurmak, belediye örgütünü etkili ve verimli kılmak, gereken çabayı hak eder.
Eğer belediyenin çalışanları daimi kadroları sizin politikalarınızı içselleştirirse, yapmak istediklerinizi siz olmadan da yapmaya devam edebilir hale gelirler ise bu çok büyük bir kazanım olacaktır.
Neyi niçin yaptığını bilen ve bunun yapılması gerektiğine inananlar yaratıcı katkılarını esirgemez, kolay yorulmazlar. Bu bağlamda personel eğitiminin politik önderler tarafından yani başkanların bizatihi katıldığı ortamlarla gerçekleştirilmesi, ahlaki normların öne çıkarılması son derecede yararlı sonuçlar verecektir. İnanmış ve mutlu çalışan belediyenin en önemli yapıcı ve anlatıcısı olacaktır.
Belediyenin tüm çalışanlarının -sadece üst yöneticilerinin değil- başkanın politik duruş ve hedeflerine erkenden inandırılması; bu ağır sorumluluk ve görevlerin ne için üstlenildiğine dönük aydınlatılması sağlanır, güven verilir ise güçlükleri aşmada belediye bir bütün olarak davranmaya ve işlev görmeye başlayacaktır. Dolayısıyla kentin yaşayanlarının gerçek zemine oturmuş desteği de devam edecektir.
Belediye Kaynakları Kaynak Yapan En Büyük Varlığa İnsana En Yakın Örgüttür.
Yorumlar (0)