Daldan Dala Başkent Ankara Kültür, Sanat, Tarih, Kuş ve Doğasıyla

Daldan Dala Başkent Ankara Kültür, Sanat, Tarih, Kuş ve Doğasıyla

Veresiye defteri, askıda fatura…
Sımsıcak, birleştirici haberler geliyor.
Haber olarak çıkmadı, onu da Solfasol’dan duyuralım:
Büyükşehir Belediyesi, tespit edebildiği 50 sanatçıya nakdi yardım yaptı. Bu bayramın arifesinde…
Güzel haberler bunlar.
Başkent’e yakışan.
En azından soluk aldıran.
Birkaç başlıkla dün ve bugün yapılanlara, yarın yapılabileceklere bir bakış atalım…

Park, bulvar veya meydanlardaki sanat eserleri

Bir kavşağına reklam niyetine robot veya daha büyüğüyle değişen dev plastik dinozorlar… 

Meclis kavşağına 4 kol saati, 4 girişine kapı, 4 köşesine sokak saatleri…

İlk satırdakiler kısa sürede gittiler…
4 kol saatinin önce saatleri gitti, kaidesi kaldı. Bugünlerde kaide de gitti, dev bir anıt için hazırlanıyor. Kapılar ve saatler tartışılıyor. İlk günden beri…

Kol saatlerinin yerine, Meclis kavşağına dikilecek Aslan Başpınar’ın dev Atatürk Anıtı (27 Aralık Mustafa Kemal Ankara’da) hazır aslında. Coronaya takıldı. 27 Aralık veya 23 Nisan’ın 100. yıllarıydı, olmadı, 19 Mayıs’ta dikilmeliydi…

O halde, bir an önce dikilmeli, pandemi sonrası coşkuyla açılış yapılmalı. İlaç niyetine.

Çünkü Ankara’nın heykellerle imtihan dosyası kabarık. Kendini affettirmesi gerek! 
Bu yazıda, üç başlık ve birer örnekle geçiştirelim!

Park… İlhan Koman’ın Seğmenler Parkı’ndaki bronz heykeli. Yok olmuştu! Mimarlar Odası’nın kampanyasıyla yenisi yapıldı. Yerine kondu.

Meydan… Otto Herbert Hajek. Hergelen Meydanı’nda bir heykeli vardı. Bugün Meydan da heykel de yok! En azından heykel uygun bir yerde sergilenmeli. 

Bulvar… Oğuz Ermumcu, Muzaffer Ertoran ve Necdet Odtekin (3 isim buldum). Atatürk Bulvarı’nda Bayar İş Merkezi önündeydi. Doğa heykeli. Totem de deniliyordu. Sessizce kaldırıldı. Geri gelmeli. Yerine veya bir parka. 

Ayrıca bir öneri; parklardaki heykellerin sayıları 10 kat artmalı! 

“Burası ne de olsa başkent!” denmeli! Kültürün, sanatın da başkenti!
 

Atatürk Bulvarı’nda Oğuz Ermumcu’nun Doğa’sı ve heykelden bir ayrıntı Atatürk Bulvarı’nda Oğuz Ermumcu’nun Doğa’sı ve heykelden bir ayrıntı
None

Kent Müzesi

Altındağ Belediyesi, Ulucanlar’da yapmayı planlıyordu. Eserler toplanmaya başlamıştı. Güzel bir iş çıkıyordu. Kaldı.

Büyükşehir yapmalı. Cengizkanlar’ın temelini bir sergiyle (Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933) atıverdikleri, yani 10 yılı hazır (!), bir kent müzesi bir an önce açılmalı. 

Sakarya Yaya Bölgesi

ki örnekle!

TaşAnkara…

Jørgen Haugen Sørensen’in. 

Son düzenlemelerle ileriye taşındı. 

Tüp geçidin gölgesine. Eski yerinin dört yanı açıktı. Peyzaj açısından olmadı. 

Sanat eseri-insan ilişkisi açışından, hafıza açısından olmadı. Çevresinde neler olmadı ki…

Yerine havuz yapıldı! Kamusal alan daraltıldı.  

Bence gitmese iyiydi…

Barış Heykeli…

Burhan Alkar’ın. 

Barış Heykeli bir dünya rekoru sahibi! İki kez kamyon çarptı! Yaya bölgesinde!

Çankaya Belediyesi, en son yerini 5 metre kadar öteye aldı. Bu kez iyi oldu! Kaidesi insanların oturabileceği, kamyonların da çarpamayacağı hale getirildi. Alkar’a müjdeyi verdim. Aynı gün heykeli görmeye gitti.

“Gittim. Bütün gün karşısında oturdum. Çok keyif aldım.” dedi.

Buradan söz edince anmadan geçmek olmaz:

Sakarya’daki Bankta Oturan Kadın, Çiçekçi Kız, Oturan Yorgun Amca, Ayakkabı Boyacısı, Dilenci ile Gar’daki Bavullu Adam. 
Yoklar…
 

Büyükşehir Sanat Müzesi

Alkar, demişken… 

Alkar gibi, Ankara’nın 90’ı görmüş, devirmiş sanatçıları var. 100’ü de devirmelerini diliyorum ama o kadar beklenmesin! Alkar gibi ilk aklıma gelenler; 

Lütfü Günay, 

Turan Erol, 

Asım Yücesoy. 

Büyükşehir Sanat Müzesi bir an önce açılsın. Birkaç güzel sanatlar öğrencisiyle birlikte bu güzel sanatçılarımız kırmızı kurdeleyi kessin.

Birer bölüm bu sanatçılara ayrılsın. 

Bir bölüm, güzel sanatlardan ilkokullara, öğrencilerin sergilerine ayrılsın. 

Kuzgun Acar…

O bölümler arasında Acar da eklensin. 

Neden mi? Kızılay’daki yüksek yapının adı gökdelendi! Çünkü o, Türkiye’nin ilk gökdeleniydi. Yapının Ziya Gökalp Caddesi’ne bakan yüzündeki kavisli ve penceresiz kısım, bir Acar eserine ev sahipliği yapıyordu. Çölleşmeye dikkat çekmek istediği Türkiye isimli eseri.

Yerinde bugün firma adı var. Bir anlamda tabela. 

Çölleşmeye kafa yorulmadığı gibi rölyefe bakıp kafa yorulmamış olsa gerek;

“Ne ki bu?” denildi, hurdacıya satıldı…

Son eserine merdiven üzerinde çalışırken kaybettik Acar’ı.

Müze’deki bir bölüm anısına olmalı. Başkentten hem selam hem de özür niyetine.

Mehmet Aksoy…

O bölümler arasına bir de Aksoy eklenmeli.  

Periler Ülkesinde Heykeli kaldırılmış, sanatın içine tükürülmüş, davayla geri gelmişti. 

Oysa periler güzellik, iyilik, zarafet çağrışımı yapar. Perileri, Ankara ve heykelle birleştirdiğinizde durum biraz değişiyor. 
 

Anıtsal Su Perileri Çeşmesi

Kısaca Su Perileri diyoruz. İki kez belediye deposu olmak üzere öyle çok yer değiştirmiş ki, gezi günlüğü diyerek yazdım, anlatıyorum. Henüz her yeri dolmadı başkentin. Bir sanat müzesinin de olsa otopark girişine yanına yakışmıyor. 
Periler alışkın gezmeye(!), gürül gürül suları ve itilip kakılırken kopan üst kısmı da eklenip Tandoğan Meydanı’na, meydanın ismiyle birlikte geri gelebilir. 

Veya Botanik Parkı’nın en orta yerine dikilmeli.

Logo

Trabzon Eski Milletvekili Avukat Rahmi Kumaş, logolarla ilgili sanırım beş kez belediyeyi dava eder. 

“Ben kazandıkça, logo değişti.” demişti. 

Aslına dönülebilir.

Gökdelen’de Kuzgun Acar’ın Türkiye’si Gökdelen’de Kuzgun Acar’ın Türkiye’si

Endemik çiçekler

Ankara Üniversitesi’nin konuyla ilgili hocaları, konuya öğrencilerin ilgisini çekmek için herbaryum binası önünde 4x4 alanda yapıyorlar…

Çankaya Üniversitesi’nin aslında konuyla hiç ilgisi olmayan Rektörü Can Çoğun Hoca, Mecit Vural Hoca ile verdiğimiz bir konferansta;

“Gelin bir endemiğe sahip çıkın!” çağrısına, kocaman yüreklilikle iki çiçek sahiplenerek yanıt verdi. Öğrencileri geldiğinde onları tanıştırmak için yer bile yaptı. Her şey hazırdı, corona çıktı…

Bu gelişmeleri mutlulukla izleyen Büyükşehir, Milli Parklar’ın da bilgisi dâhilinde üniversitelere 

“Gelin siz de bir endemiğe sahip çıkın!” dedi. Üniversiteler birer, ikişer çağrıya olumlu yanıt vermeye başladılar, corona…

Çevre Koruma Dairesi Başkanı, öylesi hevesli ki, artık kolayca çoğaltılıp yetiştirilebilen tek endemiğimiz sevgi çiçeğinin (yanardöner) alanına dayanamayıp pandemi günlerinde bile gitti. Tüm endemikler için aynısını diliyor.

Çevre Dairesi, Estetik Daire ile kol kola verdi. Batıkent ile başlamıştı. Köprü altına Ankara çiğdemi çizildi boyandı. Simge hayvanlarıyla devam ediyor. Araya gelincik bile girdi. Ankara’nın 33 endemiğiyle sürmesini diliyorum.
 

Kuşlar

Daha önceleri Eskişehir Yolu köprüleri, Ankara’nın doğal simgeleri,  tavşan, keçi ve kedilerle süslenmişti. Sanat ve kültürün kaynaştığı, en beğendiğim köprü altı çalışmaları olarak anıyorum.
Kuş evleri… Parklara kuş evleri yerleştirilmeli. Kışa kadar. Bence 100.000 tane!
Bir de, belediyenin kendi yaptığı, belki de onardığı binalara kuş evleri planlanmalı. Türk mimarisinin bu müthiş geleneği geri gelmeli. Başkent bu konuda da öncü olmalı. 
Yeşil papağanlar… Ankara’ya da geldiler. Gözbebeğimiz Anıtkabir’den papağanlı, ne güzel fotoğraflar geliyor. Bu güzel kuşları korumak ve çoğaltmak için bilimsel çalışma yapılmalı. 
Kuğu, ördek… Kuğulu Park’ın dışındaki parklarda da, adında olması gerekmeden, kuğular, ördekler olmalı.
Yabani kuşlar… Mogan ve Nallıhan gibi güzelliklerin yanında bir de Ankara’ya gelen derelerde de konaklayan binlerce leylek, ördek ve su kuşları var. Bu konu aşağıdaki dereler başlığında…
Bir de Sincaplar… Kuşların yanında sincaplar da olmalı parklarda. Tüm gelişmiş ülkelerin parklarında 100 yıldır olduğu gibi. 
“Ankara’nın parkları farklı, ne de olsa başkent!” denmeli.
 

Hayvanat Bahçesi

Yeşil papağandan Ankara’nın doğal sembolü hayvanlara, tümü, bir an önce açılmasını dilediğim Hayvanat Bahçesi’nde kurulacak bir birimin koordinesinde olmalı. Üniversitelerle bağlantılı. Bahçe, Cumhuriyet’in ilkiydi. AOÇ’nin arazisinde her geçen gün büyüyordu. Herkes mutluydu. 

Birden yanı başına, 

“Disneyland türü bir park geliyor!” dendi. Hayvanat Bahçesi kapandı. Açılışı, o parkın açılışına bağlandı. 

Park açıldı. 

Bizim bahçe açılmadı. 

Park kapandı. 

Bizim bahçe tamamen unutuldu…

Açılmalı.

Çocuklar Hayvanat Bahçesi’ne bir an önce kavuşturulmalı.
 

Dereler

Kente gelen su kaynaklarına götürmüştü bir dost. Birkaç yıl önce. 

O güzelim berrak sulardan biri incecik akarken bir köye giriyordu.

Köy çıkışına gittik. Su artık kirlenmişti!

İnanılmaz!

İlk kaynaktan ele alınsa Ankara’nın suları.

Amsterdam, Paris’ten az değil kent içi sularımız. Biliyorum hemen

“Çok zor!” diyecek birileri…

“Artık çok geç!” de eklenebilir. Bu kolayı. Bugüne dek yapılanı.

İlk kaynağından temizlenmeye başlansa. Kent merkezine adım adım yaklaşılsa. Gelinen yere kadar ki çabayla elde edilenin gurur ve mutluluğu, ötesi için güç verir. Eminim.

Bir de…

Gezilerimizin birinde, kent merkezine kilometrelerce kala birkaç noktada leylekler vardı. Binlerce leylek, ördek ve su kuşları, atalarının milyonlarca yıldır yaptığı gibi, su kıyılarına konmuşlardı. Sayamadım ve gözlerime inanamadım. Pis bir dere kenarı mı, kuş cenneti mi desem kararsızken, o güzelim kuşların çaresizliklerine yandım…

Kaynaktan başlamak önce leyleklerin, göçmen kuşların sessiz çığlıklarına yanıt verecek. 

Neye inanıyorsanız, o açıdan büyük iyilik, sevap olacak…
 

Çubuk Barajı

Fransız Theo Leveau imzalıydı. Canım Göl Gazinosu. Yıkıldı. 80. yıldönümünde. Göl de lağıma dönmüştü zaten…
Bir Dost, bir haber iletmiş. İhalesi yapılmış…

Bilir misiniz bilmem ama orada bir de Atatürk Köşkü var. Bu durumda Köşk de göl de kurtuldu. 

Görün! 

Ankara, yıllara öncesindeki gibi, akın akın gidecek Çubuk Barajı’na.

Kale

Sur duvarlarında gezi yapsanız, taşları arasında heykeller buluyorsunuz.

Kale kapısı üzerinde saat. Balkonlu. Çalışmalı, çanı da çalmalı.

Girişinde meydan. Sanatçılar meydanı olmalı.

İlerlerken konakları, Ankara evi örnekleri, incik-boncukcuları var. Yerli yabancı turistlerin akınına uğramalı…

Zindan Kapısı, kalekonduların örneklerini yakından görme fırsatı…

Geçin kapıyı…

Solda; Alaattin Camisi. 800 yıllık. Onarımı bitmek üzere. Ankara’nın en eskisi.

Sağda; merdivenler. Sonunda ödül gibi, 360 derecelik Ankara seyri…

Anadolu, muhteşem toprak parçası, binlerce yıldır saldırılara karşı korunması gerekmiş, doğal olarak yıkılan veya ayakta kalan nice tarihi kaleyle korunmuş.

Bir tanesi, Van Kalesi, en son UNICEF Miras Listesi’ne girmiş. Harika bir haber!

Ankara Kalesi, yedek listede bile yok, kötü haber!

Büyükşehir, UNICEF için bir birim oluşturuluyor. Geç ama bu da iyi bir haber.

Hemen çalışılmalı. 

Bence Kale’den başlanmalı…
 

Ama burası Ankara!

Kuşları, çiçekleri, dereleri… 

Kale, hayvanat bahçesi, kent ve sanat müzesi… 

Biliyorum hemen,

“Çok zor!” diyecek birileri…

Ama burası Ankara!

Övünülecek geçmişi olan, keçilerini kaçıran, yangınlarla kavrulan…

Bir asır önce ayak basan Mustafa Kemal ile Milli Mücadele ruhunu taşıyanlarla, küllerinden doğan…
 

Yazar Necati Yalçın
  • Paylaş

POPÜLER İÇERİK