Ankara aslında bir dereler kenti. Ama hepsi asfalt altında: Dikmen Deresi, Kavaklıdere, Ankara Çayı, Bent Deresi, Hatip Çayı, Kirazlı Dere, İncesu, Büyükesat Deresi, İncesu Deresi. Bu derelerin yerini, her yoğun yağmur yağışında hatırlıyoruz. üstte trafiğin, altta suyun aktığı ve yağmur yağdığında doğal olarak dere olan bu yollar yani Ankara’nın dubkeks dereleri geçmişte insanların kenarlarında piknik yaptığı dere kenarlarıydı.
Derelerin üstünün kapanmasının tarihi, sorunu halı altına süpürmenin tarihidir aslında. Bunun ilk adımı yapılan planları geçersiz kılmakla başladı. Nitekim, Ankara’nın 1932’de ilk planlamasını yapan Alman şehir plancısı Jansen, Bent Deresi’ni, yüzyıllar boyunca Ankara ticaretinde kervanların geçişinde önemli bir yere sahip su kaynağını yelken yapılacak bir sayfiye gibi planlarken, bugün derbeder ve üstü örtülmüş bir alan olarak plansızlığın ve uygulanmamasının sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim, yüzyıllar boyunca şehrin ticari yaşamı için kervanların geçişinde önemli bir yere sahip olan Bent Deresi, 1932’de Ankara’nın ilk planlamasını yapan Jansen tarafından yelken yapılacak bir sayfiye alanı olarak planlanmıştır. Günümüzde ise Jansen’in uygulanamayan planının da bir sonucu olarak derbeder ve üstü örtülmüş bir alan halindedir.
Bu plansızlığın altında yatan ise bölgede yoğun bir arsa spekülasyonu yapılması. Spekülasyonun kökeni ise cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır. Kemal Bağlum, Beşbin Yılda Nereden Nereye Ankara adlı kitabında bu spekülasyonu şöyle anlatır: “Bulvarın iki yanındaki arsalar kente yeni gelen milletvekillerine ve devlet memurlarına cok ucuz fiyatla satılmaktadır. 50 liraya satın alınan arsalar İstanbul’dan gelen komisyonculara bin liraya devredilmekte, komisyoncular da aynı arsayı birkac saat sonra bir baskasına 30–35 bin liraya satmaktaydı” Dolayısıyla, böylesi bir spekülasyon, kente göç eden işçi sınıfını ve çevresini çaresiz olarak düz ve ana merkezlere yakın yerler yerine vadi kenarlarında, dere boylarında yaşamaya zorladı. Yoğun göçle gelen nüfusla birlikte doğan Dikmen Deresi, Bent Deresi ve Bülbülderesi gibi yerler, fakir halkın ucuz yerleşim yerleri oldu. İkinci sınıf yerine konan bu kitleler, yaşamlarını altyapıdan uzak bir dizi vadi içlerinde sürdürdüler. Bu süreçle birlikte, kent altyapısının ve gelişiminin spekülasyona dayanması neticesinde sıkışan fakirlerin altyapısız yaşamasına ve sonucunda bu dereleri kirletmesine varan bir döngü oluştu. Altyapıyı yoksullara ulaştırmadan çözmek için kirlilik canavarını örtmenin bir yolu da, bu kirliliğin aktığı derelerin üstünü asfaltla kapatmak!
Ankara’nın derelerini asfaltla örterek duble dere yaratma tarihi, aslında bir plansızlık ve rantın yaratmış olduğu sorunları örtme tarihidir. Örtülen dereler değil yöneticilerin çözümsüzlüğüdür aslında.
Yorumlar (0)