Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Enfokrasi ve Yorgunluk

Yorgunluğumuz tüm bu enformasyon boşluğunun içinde bize yol göstersin ve bizi iyileştirsin.

Enfokrasi ve Yorgunluk

Byung Chul Han…

Kendisi ile ilk olarak “Enfokrasi- Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi” kitabı ile tanıştım. Ardından Şeffaflık Toplumu ve sonrasında Yorgunluk Toplumu kitabı birbirini kovaladı. Kitaplar ince olmasına rağmen uzun bir süre elimde tutmayı istedim. Bana başka başka kapıları araladılar diyebilirim.

Bu yazarla tanışma yolculuğum Yuval Noah Harari bir podcastinde seçimlerde artık düşünceleri değil duyguları oyladığımıza dair sözü ile başladı. Bir süre bunun üzerinde derin düşüncelere dalıp günün sonunda ne kadar haklı olduğuna kanaat getirdim. Çünkü kısa bir zaman evvel hem genel seçim hem de mahalli seçimleri atlatan çevrem, parti veya siyasetçinin düşüncelerine, politikasına inanarak partiye oy vermediler. Tanıdığım hemen hemen herkes mevcut güvensizlik hissinden bir başkasına kaçmayı tercih etti. Oy vereceği parti veya siyasetçide duyduğu “güveni” politik görüşü ile duymadı, belki de inanmadığı bir politik görüşü destekledi...

Bir söz ile çıktığım yolculukta duyguların artık siyasetteki ve iletişimdeki yeri, güven duygusu, enfokrasi, gerçek-doğru ve hakikatin krizi, şeffaflık ve  bir çok kavram bir tesbihin taneleri gibi ben çektikçe birbirini takip etti.

Eski Roma’da başa geçen hükümdar, maliyeti ne olursa olsun ilk olarak şölenler düzenler, arenada boy gösterir, kendini güçlü bir şekilde sergiler ve egemenlik rejimini sağlamlaştırırdı. Günümüz de ise iktidarlar artık egemenliğini sağlamlaştırmak için bir gösteriye ihtiyaç duymuyor. Çünkü toplum gösteri toplumundan ziyade gözetim toplumu haline geldi. İnsanlar artık tribünde değil, artık sahnede! İktidar, yönetileni görünür kılmayı ve iktidarı bu şekilde güvende tutmak için yönetileni gözetlemeyi tercih ediyor.

Burada gözetim tabi ki iletişim araçlarıyla mümkün oluyor.  “...enformasyon rejiminde insanlar gözetlendiklerini değil özgür olduklarını hissederler.” diyor Byung Chul Han ve gözetilenlerin kendi inisiyatifleri ile görünür olmak istediğini de ifade ediyor.

Şeffaflık kavramı tam bu anda karşımıza çıkıyor. Çünkü rejimin sistematik bir zorlaması şeffaflık. Byung Chul Han, “Dijital hapishane şeffaftır” diyor.

Enformasyon rejiminde özgür olmak, eylemde bulunmak değil tıklamak, beğenmek ve paylaşmak anlamına gelir diyor Byung Chul Han. Dijital hapishanemizde özgür olduğumuza inanarak yaptığımız eylemlilik bundan ibaret.

Enformasyon rejimi bir kitle ruhu yaratmıyor ve örgütlülükten söz edemiyoruz. Bu durum ise insanların giderek yalnızlaşması sonucunu doğuruyor.

Bu rejimde medyada düzenli olarak değişen, yön veren olayların hepsi yeni bir tahakküm yaratıyor. Yani güç artık enformasyon ile tahakküm yaratanın.

Sahte haber de bir enformasyon. Manipülasyon yaratmak amacıyla üretilen bu sahte haberlerin sonucunda halkın kutuplaşması sonuçlarından sadece biri. Bu mesele yalnızca seçimlerle ilgili değil. Hayatın her alanında artık karşılaşmak bir tesadüf değil.

Günümüzde hakikatin, enformasyon ile yarışmasını beklememeliyiz artık. Hakikatin gücüne inananlar için kabullenmesi zor bir mesele. Hakikatin karşı koyma girişimi başarısızlığa mahkum. Byung Chul Han, hakikat çağını sona erdiğini ve enformasyon rejiminin hakikatin yerini aldığını ilan ediyor.

Byung Chul Han, demokrasinin krizinin aslında dinleme krizi olduğunu söylüyor. Başka düşünceye karşı tahammülsüzlüğümüz bizi bir yankı odasına hapsediyor. Bu da toplumun müştereklerini kaybetmesine yol açıyor.

“Dinleme bir BİZ yaratır. Demokrasi bir dinleyici topluluğudur” Byung Chul Han.

Tüm bu kavramların izini sürerken yoğun bir yorgunluk hissi ile yaşamaya devam ediyordum. Bedensel bir yorgunluktan öte başka bir yorgunluktu bu. Herkesin az buçuk aşina olduğuna inanıyorum bu duyguya.

Byung Chul Han, Yorgun Toplumu’nun önsözünde Kafka’nın Prometheus’a dair ilginç bir yorumundan bahseder:

“Tanrılar yoruldu, kartallar yoruldu, yara yorgun bir şekilde kapandı.”

Kafka burada yaralar açan bir yorgunluğu değil, yaraları iyileştiren bir yorgunluğu tasvir ediyor.

Yorgunluğumuz tüm bu enformasyon boşluğunun içinde bize yol göstersin ve bizi iyileştirsin.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış