Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya
Kalemini Satanlar

Kalem, yazanın yoldaşıdır. Üretim aracıdır. Yazar kalemiyle ses verir. Ses duvarını aşar. O nedenle kalemin öyküsü derindir. Derin sözcüğü, bu ülkede bir de derin devleti anımsatır. Derin devlet bazen temizlik yapar, her makamdaki insanını yeniler ya en çok değişen kalemleri hayretle izlerim. Bir insan kalemini satar mı? Satar, hem de dünya âlemin gözünün içine baka baka ruhunu bile satar. Bir başkasının sözcüsü olur mu? Televizyonları aç çokça görürsün. Başkasının bavulunu taşır mı? Hem de nasıl bir kahraman edasıyla taşır. Güzel olan,kendi bavulunu taşımak.Bazen bavulundaki konuları kaleminle yazarak dünyayla buluşmak bazen de ülkenle yetinmek, en güzeli kendi bavulunu taşımak.

Silahın Yerini Alan Kalem

Filistin halkının mücadelesi ile simgeleşen Leyla Halit, yaş alan kadın, bugün yine halkı için mücadele ediyor. Hem de iki erkek çocuğu doğuran, büyüten, yaşama katan, uğraş sahibi olmaları ile onur duyan bir anne olarak… Yaşayarak bir efsaneyi korumak kolay olmuyor. Dünün Filistinli militanı, bugün konferansların konuşmacısı olarak dünya ülkelerini dolaşıyor ise; bence gizi, dünün militan gömleğini üstünden çıkarıp, yüreğine giyinmeyi başarmasında saklıdır. O gelişen dünyayı özenle izliyor. Silahın yerine, aklın silahı olan kalem ve bilgisayarı koymayı başaran acılı coğrafyanın sözcüsü Leyla oluyor. Yaşayan efsane olmak için birilerinin değil, halkın ve örgütün sözcüsü olmanın soyluluğunu gösteriyor. Bundandır yıllar önce elinde silah olan esmer güzeli Leyla’yı da, bugün elinde kalem, dilinde sözü olan Leyla’yı da hep sevdim. Çünkü taşıdığı bavulun içinde halkının sorunları, öyküleri, mücadeleleri var. Kalemi de halkının direniş öykülerini dünyaya yazıyor. Kalemini satanlar çoğaldıkça; o kalemleri satın alan küçük insanlar da; tüm kalemleri parayla satın alacaklarını düşünürler. Örneğin hiçbir yayınevi kitabını bastığı yazara “benimdir” demez sadece ‘yayınevimdedir’ demekle yetinir.

Ve kalemin hakkı neyse elbette öder. Çünkü yazan kalem özgürdür. Özgür olmalıdır. Özgür kalem özgürleştirir. Özgür olmayan kalemlerin bavulundan kendinin olmayan dosyalar, öyküler, şiirler, romanlar çıkar. Kendi bavulunu taşıyanlara, kalemini satmayanlara selam olsun!... Kalemini satanlara, devlet sanatçılığını reddeden büyük usta Neşet Ertaş örnek olsun… Ailesinin, sevenlerinin ve türkülerimizin başı sağ olsun.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış