Korona Günlerinde Ekoloji Mücadelesi Forumu

Korona Günlerinde Ekoloji Mücadelesi Forumu

Korona salgını için alınan önlemlerin kaldırılması, zamana yayılmış, aşamalı bir süreç olmaktan ziyade keskin bir ‘yeni normal’ ile başladı. Son bir sokağa çıkma yasağının ardından eskisinden de kalabalık bir şehre döndük. 100. Yıl İnisiyatifi olarak 5 Haziran Dünya Çevre Günü için ekoloji örgütleri tarafından yapılan etkinlik çağrısı üzerine neler yapabiliriz diye düşünürken gündemimizde süregiden bir İmrahor konusu, karantina boyunca dert edindiğimiz meseleler ve evlerimiz dışında en çok zaman geçirdiğimiz yer olan mahalle bostanı gibi konular vardı. Karantinanın hayatımızdaki yerini artırdığı çevrimiçi konferans uygulamaları ve sosyal medyayı bir kenara bırakıp dışarıda olmak istiyorduk. Bunun üzerine çevremizdeki farklı inisiyatiflere, topluluklara ve oluşumlara erişip 6 Haziran tarihinde bir ekoloji forumu çağrısı yapmaya karar verdik.

Forumu düzenlerken, insanlara evde kalmalarına dair çağrılar yapılan süreçte devam eden İmrahor gibi yıkım projelerinin yanı sıra salgının daha da görünür kıldığı adaletsizlikleri ve örülmeye çalışılan dayanışma ağlarının etkinliğini tartışmaya açalım ve hem düşünsel hem fiziksel olarak sekteye uğrayan eylemliliklerimize yeniden hareket kazandıralım istedik. Herkesin odağının evine ve evinin çevresine döndüğü bu dönemde dışarıda olanların sesleri evlerimize ulaşmaya devam etti: Pek çok market, kargo şirketi, fabrika çalışanının sesi sosyal medyada görünürdü. Daha çok kent merkezli dayanışma ağları olarak çabalarımızın etkinliğini sorgulamamıza ve bir araya gelme ihtiyacı hissetmemize en büyük etken de bu çağrılardı.

Devletin ekonomik öncelikleri doğrultusunda geliştirdiği takvime göre toplumun büyük çoğunluğunu önlem almayı kendi sorumluluğuna bırakarak işe çağırdığı ilk haftanın ardından hafta sonu sokağa çıkma yasağı beklemiyorduk. Fakat forumdan önceki Cuma günü sokağa çıkma yasağı duyuruldu; sonra da o yasağın kaldırılması salık verildi. Bu duruma ağlamak ve gülmek arası bir haldeyken, ertesi gün daha garip bir manzara ile karşılaştık. 100. Yıl’da otursun oturmasın Ankara’da uzun bir süredir birbirini tanıyan insanların salgının yarattığı olağanüstü hali fiili olarak aşmak için ilk kez bir araya gelecekleri forumun düzenleneceği parka polisler bir saat öncesinden gelip yerlerini almışlardı. Eli kameralı sivil polis güruhu ve çevik kuvvet forum saatine doğru tacize başladı. Sosyal mesafeye dikkat ederek ve maskeli bir şekilde bir araya gelen topluluğu dağıtmak için bir gerekçe yaratamayan polis, türlü bahanelerle forumu yaptırmama derdindeydi.

“Forumu düzenlerken, insanlara evde kalmalarına dair çağrılar yapılan süreçte devam eden İmrahor gibi yıkım projelerinin yanı sıra, salgının daha da görünür kıldığı adaletsizliklere ve örülmeye çalışılan dayanışma ağlarının etkinliğine dair soruları tartışmaya açalım ve evlere kapandığımız süreçte hem düşünsel hem fiziksel olarak sekteye uğrayan eylemliliklerimize yeniden hareket kazandıralım istedik”

Foruma, salgın sürecinde neler yaşadığımızı, yaptığımızı ve bu forumu düzenlerken neyi amaçladığımızı dile getirmek üzere İnisiyatif olarak biz başladık. Bir mahalle inisiyatifi olarak salgının başlarında gözlemlediğimiz absürtlüklerden biri 65 yaş üstü için oluşturulan politika ve bu şekilde nasıl kurbanlaştırıldıkları ve yalnızlaştırıldıklarıydı. Bunun üzerine hem süreçte bulduğumuz terslikleri dile getirmeye hem de risk grupları için bir alışveriş ağı oluşturarak biraz da olsun çözüm üretmeye gayret ettik. Bir parçası olduğumuz 100. Yıl Gıda Topluluğu’nda kargo şirketlerini çalıştırmayacak alışverişleri sürdürmeyi seçtik. STK'larda çalışan arkadaşlarımız aracılığıyla, bu sürecin başlangıcında halihazırda Edirnekapı’da akıl almaz bir krizin ortasında olan mültecilerle dayanışma adına gıda ve temizlik kolileri oluşturmaya çalıştık. Bir yandan Mahalle Atölyesi’nde 3B yazıcı ile siperlik üretip mahalledeki esnafa dağıtmaya gayret ettik. Bunları sürdürürken etki alanlarını da sorgulamaya devam ediyorduk. Bunları aktardıktan sonra foruma, ayrı kaldığımız süreçte neler yapıp ettiğimizi konuşarak devam ettik.

Babylon Kent Bahçeleri teras bahçeciliği çalışmalarını nasıl sürdürebildiğini ve gelecek planlarını, Solfasol dağıtım ve buluşma süreçlerinde yaşadığı değişimleri, 100. Yıl Gıda Topluluğu işleyişindeki değişiklikleri aktardı. Bu süreçlerde ortaya çıkan sosyal destek grupları veya hayırseverlik faaliyetleri ile dayanışma arasındaki fark üzerine konuştuk ve sosyal mutfak örneklerinden bahsettik. Bu gibi alışageldiğimiz dayanışma pratiklerinin salgın ile nasıl yeniden şekillenebileceği üzerine düşünmeye başladığımızda kent bahçeciliği ön plana çıktı. Karantina döneminde kimimiz için zaman daha farklı örgütlenebilir hale geldi, belki daha çok sayıda kişi tarafından gıda ile ilişkilerimiz yeniden sorgulanmaya ve dolayısıyla kent içi ekip biçme pratikleri yaygınlaşmaya başladı. Herkesin bahçesini ya da balkonunu ektiğini görüp duyar olduk, bizler de mahalle bostanımıza her sene olduğundan daha çok vakit ayırabildik ve mahalleden katılım arttı. Bu, salgın öncesi 100. Yıl Semt Meclisi’nin bir projesi olarak gündemimizde olan kent bahçeleri konusunu yeniden gündemimize taşıdı. Konu buraya gelince Güneşköy Kooperatifi mahallede belediye ile kent bahçeleri üzerine proje sunuluyorsa neden yağmur suyu hasadının bunun bir parçası olmasını öne sürdü. Tüm bu tartışmaların nasıl kendi yerelimizin dışına çıkabileceği ya da belirli grupların arasında kalmaktan öteye gidebileceğine dair bir tartışma başladı. Bu eylemliliklerin nihai bir politik amaç için araç olarak mı, yoksa her birinin içinde barındırdıklarını anlamlandırmayla mı etkili olduğu tartışıldı. Bunun yanı sıra emeklerin boşa gittiğini hissetmenin yıpratıcılığı ve bu yıpranmaya karşı dayanmanın esas mücadele haline gelmesi gibi farklı fikirler tartışılmaya başlandı. Aslında araçları sürekli tek bir yerden önermek ve olgunlaştırmak durumunda kalmadan, ekip biçme işini herkesin kendi bahçesinde yapacağı bir biçimde bırakmadan, hem amaçları hem yöntemleri birlikte üretmek ve geliştirmek üzerine nasıl hareket edebileceğimizi çözmemiz gerektiği uzlaşılan bir nokta oldu.

None

On yıldır sürmekte olan İmrahor Vadisi’nin ekolojik yıkımı ve ranta açılma süreci ise foruma katılan kişi ve grupların ortak gündemini oluşturuyordu. Gökçek döneminde planlanan çılgın projelerden biri olan Kanal Ankara Projesi, Şehir Plancıları Odası tarafından açılan ve kazanılan davalar sonucu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle bir millet bahçesi projesine dönüştürüldü. Belediye, rant peşinde koşanlar, vadideki köy sakinleri ve Ankara’nın ekolojisi açısından çok katmanlı bir konu… Tüm şehri ilgilendiren ve farklı açılardan değerlendirilmesi gereken bu meseleye dava süreci dışında ne gibi katkılar sunulabileceğini tüm Ankara’nın gündemine yerleştirmesi ve sorumluluk alması gerekiyor. Ancak hareket halindeyken amaçlar ve araçlar ayrımından kurtulabileceğimizi düşünerek İmrahor Vadisi gibi acil olan ve salgın öncesinden beri planlanan, salgınla birlikte açığa çıkan konulardaki gündem maddelerini önümüze yerleştirip, her buluşmada olduğu gibi bir araya gelmenin heyecanı ve enerjisiyle parktan ayrıldık.

Yazar 100. Yıl İnisiyatifi
  • Paylaş

POPÜLER İÇERİK