Osmanlı Belgelerinde Ankara - 1

Osmanlı Belgelerinde Ankara - 1

Çok heyecanlandırıcı bir başlık gibi duruyor. Değil mi? Ama tam bir düş kırıklığı…
Neden böyle olduğunu açıklamadan önce, kitaplarla ilgili nesnel bilgileri vermeliyim.   Kitaplar 5 cilt olarak 2016 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı tarafından kültür yayınları dizisinde yayınlanmış. 

*

Kitaplar kuşe kağıda büyük boy olarak basılmış ve ciltli. Kitapların “görkemli” gibi görünmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamış ve hepsinin ilk sayfasında büyük bir gülümseyen Melih Gökçek fotoğrafı var. Boş bir masanın başında oturuyor.  Bir de “takdim” yazısı yazmış (imzasız).

Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) olarak, “tamamen Osmanlı arşiv belgelerine dayanılarak” hazırlanan diye bir açıklama var ilk sayfada. Sonra bir önsöz var. Bütün ciltlerde bu kısım yaklaşık şöyle düzenleniyor: İlk birkaç paragrafta, Ankara tarihinden bahsediliyor, sonra her cildin kendi  özel konusu hakkında (daha sonra Giriş bölümünde yazılmış olanların özeti biçiminde) Osmanlı tarihi bakımından (kent veya Ankara değil) diyelim ticaret bakımından, temel açıklamalar biçiminde bir özet veriliyor ve sonra içindekiler listesi yer alıyor. Bu listede belge başlıkları var ve kaç belge varsa, bazı ciltlerde biraz düzenlenmiş, bazen de hiç düzenlenmemiş bir biçimde, art arda diziliyor.

Giriş bölümünde ise ana başlık her zaman “Ankara’nın Tarihi”. Hemen hemen her ciltte Ankara tarihi şöyle ele alınıyor: yaklaşık birkaç paragraf ya da 1-1,5 sayfa uzunluğunda bir Osmanlı öncesi tarih, böylece 15. yüzyıla gelinmiş oluyor, sonra 4-5 sayfa kadar Osmanlı   döneminde Ankara’nın genel tarihi, daha sonra da özel konu eğer vakıfsa ya da ticaret ve tarım ise kitabın konusuna göre Osmanlı tarihi bu bakımdan, genel olarak özetleniyor ve en sonunda da “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Ankara” başlığına sıra geliyor.

Bu bölümde, içindekiler bölümünde bir liste halinde verilmiş belge başlıkları, genellikle paragraflar haline getirilecek biçimde, biraz toplulaştırılarak (sınıflandırılarak değil) veriliyor.  En sonunda da kaynakça (ki bunlar sayıca her zaman pek az oluyor) belirtiliyor. En sonunda, Başbakanlık arşivinden değerlendirilen belgelere ait fonlar, bir liste halinde belirtiliyor ve belge görüntülerine geçiliyor.
Kitaplardan her biri, yaklaşık 400-500 sayfa civarında ve belgelerden önceki bölüm genellikle 30-40 sayfa içinde tamamlanıyor ve sonra belgeler sağ sayfada orijinal, sol sayfada “transkribe metin ve özetlerine” yer veriliyor.

Bu yüzlerce hatta beş cildi göz önünde tutacak olursak binlerce sayfalık “belge” hakkında bir fikir verebilmek için Vakıf cildinin ilk belge sayfasını aşağıya alacağım. Başlık (bugünün Türkçesine göre yazılmış) şöyle:

“Ankara’da Karaca Paşa Camii imamı olup vefat eden Ali Halife’nin yerine Ankara Naibinin usulsüz bir şekilde başka birini imamlığa tayin ettiğinden görevin kendisine verilmesini talep eden Ali Halife’nin oğlu Osman’ın talebinin uygun bulunduğundan babasının yerine imamlığa tayin edilmesi.”

Sonra transkripsiyon şöyle başlıyor: Mucibince nişan-ı hümayun verilmek buyruldu 23 c. Sene [10] 84 ve devam ediyor. 
Buna benzer sayfalarla kitap tamamlanıyor. Belgelere bakıyorsunuz ve Ankara’nın Osmanlı tarihini anlamış oluyorsunuz. Her cilt için ayrı ayrı değerlendirmeler yapmak gerekiyor ve her cilt bu incelemeyi kuşkusuz hak ediyor. Ancak bu beş cilde genel olarak bakarak, toplu bir değerlendirme ile başlamak daha yararlı olacak.

Genel özellikler

Bilim dışılık bütün bu ciltlerin en genel özelliği…

Arşiv incelemesi yapılmışsa arşiv nasıl bir sistematikle taranmış, bulunan bütün belgeler mi yayınlanmış? Eğer bütün belgeler yayınlanmayıp bir eleme yapıldıysa, bu eleme neye göre/hangi nedenle/hangi ölçüte göre yapılmış ve hangi yıllar arası taranmış? Gerçi belgelerin üzerinde kendi tarihleri var, ama burada son yüzyıla doğru büyük bir yığılma görülüyor. Bu eski yıllara ait arşiv belgeleri taranmadığı için mi böyle yoksa belgelerin varlığı mı böyle vb. sorularının yanıtını bilmiyoruz.
Herhangi bir bilimsel çalışmanın başlangıcı, yapılmak istenilen işle ilgili zihnimizde bir araştırma sorusunun bulunması/bir hipotezin kurulması, eğer hipotez yazılması gerekmeyecek veya olası olmayan bir durum varsa, bunun belirtilmesi ve yine de yapılmak istenilen işin amacının, programının ve yönteminin bilimsel bir yaklaşımla ve açıklıkla yazılması gerekir. Ancak bu ciltlerde bunlardan hiçbiri yok elbette.

Bu konularda hiçbir açıklama yok. Ancak çok açık ve çarpıcı bir biçimde ortaya çıkan bir durum var: Bu belge yayınlama çalışmasında tam bir yöntemsizlik, gelişigüzellik, belirsizlik ve keyfilik görünüyor.

Amaçsızlık… Ne yaptığını ne yapmak istediğini bilmeden, belirli bir hipotezi olamadan başlayan bir “arşiv çalışması” var. Sonuç olarak, gelişigüzel ve savruk, inanılmaz derecede kaotik bir yığın önümüze serilmiş bulunuyor. “Buyurun, istediğiniz belgeler burada, size belediye hizmeti olarak sunuluyor, ne istiyorsanız, kendiniz karar verin ve yapın” tarzı bir düşünce olsa gerek. Ancak bilimsel bir çalışmanın kaynağının böyle olmasına, hiçbir biçimde olanak yok. Bu belgelere bakarak, hiçbir bilim insanı, hiçbir bilimsel çalışma yapamaz.

Zaten bu herhangi bir mantıksal düzenleme ve tasnif içermeyen (sınıflanamamış), kronolojik   bile olmayan ve düpedüz bir torbaya kağıtları doldurur gibi sayfalara art arda dizilen belgelerden ne sonuç çıkıyor? Hiçbir şey. Tam bir yığın var ortada ve hiçbir biçimde kullanılamaz; hiçbir biçimde gerçekle ve tarihle ilişkilendirilemez ve bir işe yaramaz “belgelerin” yığını… Arka arkaya (hiçbir sıra/düzen/mantık olmaksızın) dizilen bunca belge ne diyor ve bu belgeleri inceleyerek nasıl bir analiz yapılabilir ya da belgeler belirli bir analiz yapılabilmesine elverişli biçimde toparlanabilir mi?

Bunların toparlanabilmesine hiçbir olanak yok elbet. Zaten belediye, kendisi de bu belgeleri hiçbir biçimde değerlendirememiş ve nasıl değerlendirilebileceği, değerlendirilebilmesi için ne yapılması gerekeceği vb. konularında hiçbir fikri yok. Buna en yakın bölüm olan, her kitabın başındaki 30-40 sayfa içinde, klişeler ve her bilinen sakızın yeniden çiğnenmiş hali dışında ne var? Yeni/bilinmedik hiçbir şey söylemediği gibi, bilinen gerçekleri bile tahrif etme boş çabasından başka bir şey görünmüyor. 

Bu kitapların hazırlanmasına katkıda bulunanlar, editör veya genel yayın müdürü adlarını almış kişiler bile, ne yaptıklarını bilmiyorlar, sanki bilimsel çalışmadan hiç haberleri yok ve her şeyi kolayca tahrif edebileceklerini zannediyorlar ve ama yine de bir tek anlamlı paragraf bile yazamıyorlar yaptıkları işten çıkartılabilecek herhangi bir sonuca dair... Yazamamaları da normal. Hiç kimse bu belgelere bakarak Ankara’nın vakıf geçmişi, ticaret geçmişi, tarım geçmişi, belediye geçmişi vb. için hiçbir sonuç çıkartamaz. 
Tarihsel bir tahrifat ve gerçek olmayan bir tarihi “Osmanlı belgeleriyle” gösterme iddiası, tarihi keyfine göre yeniden yazma ve inanacak olanları kandırma çabası sadece çok ilkel ve beceriksiz ideolojik bir çaba. Yapılan iş bir kaynak ve kağıt israfından öteye bir anlam taşıyor olabilir mi, bu belgelerden herhangi bir biçimde yararlanılabilir mi?

Ancak haksızlık etmemek için, belki şunu da görmeliyiz: Çalışma, geri planda örtük bir amaç taşıyor ve sanki “çaktırmadan” gerçeği saklayarak “belgeleri bilimin hizmetine sunan belediye” amaçsız değil. Amaç belki, Cumhuriyet dönemi ile önem kazanmış Ankara için “bakın size Osmanlı belgelerini göstereyim de kentin Osmanlı geçmişini daha çok önemseyin” demek olabilir. Bu, çalışmanın amaçlardan biri olabilir elbette. Böyle bir amaç varsa, bunu masum hatta bilimsel olarak değerli bir amaç olarak da görebiliriz. Ama sanıyorum, bunu sadece göstermelik (iyi niyetli) bir amaç olarak düşünebiliriz. 

Onun arkasından, bütün görkemi ile örtük amaç parlamaya başlıyor: Asıl amaç, bizim şu gerçeği kavramamamızı sağlamak: “Osmanlı sadece Müslümanlardan oluşan bir nüfusa sahipti ve her dönemde de öyle oldu. Osmanlının hiçbir zaman gayrimüslim bir tebaası olmadı ve olmadığının kanıtı da işte sizlere sunduğum bu belgeler”. Ulaşılmak istenilen, bilimsel bir sonuç değil ki, bir şeyi anlamak/anlamlandırmak/aydınlatmak vb. değil ki amaç... “Ankara’da Gayrimüslimler hiçbir zaman olmadı; işte belgeleri” diyebilmek isteğinden ibaret…

Belediye, hem Osmanlı tarihini ön plana çıkartmak istiyor, hem de bu Osmanlı kentinin gerçekte olduğu gibi değil de geçmişin kendi gönlündeki gibi olmasını isteyerek, geçmişi bu amaçla tahrif ederek bize sunmak istiyor. Hem “Osmanlıcılık” yapmak istiyor, hem de Osmanlı’yı gerçekte olduğu gibi değil de kendi “milliyetçilik” süzgecinden geçirerek uydurduğu bir Osmanlı icat ederek sunuyor. Yani boş yok: hem Osmanlıcılık var. Hem de milliyetçilik… Her ögesi, ideolojinin istediği gibi düzenlenmiş, tastamam bir kent tarihi veriyor belediye; daha ne istiyoruz?

Bütün bu beş cilt boyunca, her cildin kendi konusuna göre, gayrimüslimlerle (GM) ilgili her belge elenmiş ve yok sayılmış veya yayınlanmaya değer bulunmamış. Belgeler bakımından tam bir seçmecilik yapılmış. Bu da bütün belgelerin neye göre seçilerek yayınlanmış olduğu sorusuna bağlanıyor. Ve kitaplardaki belgeleri güvenilmez/kullanılamaz hale getiriyor.  Binlerce sayfa Ankara belgesi var ve hemen hemen hiçbir belgede hiçbir GM Osmanlı yok. Bütün belgeler sadece Müslüman Ankaralılarla ilgili. O kadar. “Zaten, gördüğünüz gibi, Ankara’nın hiçbir zaman GM bir hemşerisi olmadı, olmaz da ve işte belgesi” diyor bize bu 5 cilt.
Bir tarih bu kadar acemice ve hatta (aptalca dememek için başka söz bulamadığımdan masumlaştırıyorum) çocukça diyebileceğim bir biçimde, belediyenin kendisinden başka hiç kimsenin inanmayacağı bir biçimde yazılabilir. Gerçekte, tarih yazılmıyor bozuluyor; eski deyimle “tahrif” ediliyor. Bu kadar saçma ve gerçek dışı bir tablo göstererek, böylesi bir yalana ve sahtekarlığa ve tahrifata inanmamız isteniyor. 

Belediyenin bu çok “süslü” 5 cilt ile böylesine inanılmaz bir tarihi bozma (tahrifat)/gerçeği gizleme/insanları aldatabilme vb. türü bir çabasına girişmiş olduğunu nasıl bu kadar net ve açık düşünebiliyor ve söyleyebiliyorum? Nasıl belediyeyi bu kadar aptalca ve kasıtlı olarak, ama olmayacak bir ilkellikle tarih tahrifatı yapmakla suçlayabiliyorum?

Çünkü bu sözlerimi kanıtlayabileceğim başka bir belediye kaynağına dayanıyorum. Tarım/ticaret/vakıf ve belediye tarihi bakımından söylemek istediğim oldukça çok söz olmakla birlikte, aptalca önümüze sürülen bu “belediye sahtekarlığını” yine aynı İMG belediyesinin yayınlamış olduğu başka bir kaynağa dayanarak kanıtlayabiliyorum da onun için, bu kadar net konuşabiliyorum.

Önüme, aşağıda künyelerini verdiğim 2 büyük “Osmanlı Nüfus Defterlerinde Ankara” ciltlerini koyuyorum. 1831 olduğunu iddia ettiği Osmanlı nüfus sayımına göre, Ankara şehrinde ve vilayetinde yaşayan bir tek GM bile yok. Öyle bir şey olmamış bu kentte…
Ama bu ciltlerin yanına aşağıda künyesini yazdığım diğer bir kitabı koyuyorum:

Musa Çadırcı-Latif Armağan-Sedat Bingöl-Bekir Koç (2000), 1830 Sayımında Ankara, Ankara Büyükşehir Belediyesi Eğitim Kültür Daire Başkanlığı, Ankara.

Bu kitapta da bir sunuş var ve onu da Melih Gökçek imzalamış.

Bu kitabın da bir içindekiler bölümü var şöyle başlıyor:

• Osmanlı imparatorluğunda 1830 nüfus sayımı
• Ankara’da sayım yapılması
• Tarihte Ankara (kısa tarihçe) ve bunun altındaki alt başlıklar:
• Kentte 1830 nüfus sayımının yapılması
• Defterdar nazırlığının kurulması
• Sayım Defteri
• Müslüman nüfus. Bu maddenin altında tek tek isimleri sayılan 73 mahalle ile ilgili tablolar bulunuyor. Ondan sonra yeni bir başlık açılıyor:
• Gayrimüslim nüfus. Bunun altında da 39 mahalleye ait tablo veriliyor.
Sonra yeni bir başlık açılıyor
• Yahudiler (Mahalle-i Hacendi ve Öksüzce’de olan Yahudiler)
Ve diğer başlıklar
• Ekler
• Ankara Şer’iye Sicili Defter No: 230, belge 170 (1 ek)
• Ankara Şer’iye Sicili Defter No: 330, belge 170 (2 ek)
• Sayım Defterinden Örnek Sayfalar
• Sözlük

Bu kitaba göre, Ankara nüfusunun yaklaşık 1/3’ünü Gayrimüslimler oluşturuyor ve her birini, hane hane gösteriyor. Bütün gerekli açıklamaları da aynı Müslüman nüfus için yapılan gibi yayınlıyor. Bu Ankaralı insanları da hane hane tanıyabiliyoruz.
Gerçi bu kitapta da Musa Çadırcı’nın, kent nüfusu ile ilgili düşüncelerini içeren özel bir yorum yok, ama teknik olarak genel çerçeveyi ve nüfus sayımının özelliklerini ve defterleri, bilimsel bir standartta açıklıyor.

Ancak 2016 tarihli nüfus sayımı ile ilgili ciltlere baktığımızda, içindekiler listesi şöyle düzenlenmiş: 
• Birinci bölüm Ankara’nın tarihi (ve alt başlıklar) 
• İkinci bölüm
• Osmanlı devletinde tahrir ve nüfus
• Nüfus sayımları (ve alt başlıklar)
• Ankara nüfus defterleri
• 1831 tarihli 1737 Numaralı Nüfus Defteri ve özellikle
• 1737 Numaralı Nüfus Defteri’nin   değerlendirilmesi
• Ankara merkez mahalleleri
• Ankara merkez lakaplar
• Ankara merkez meslekler (ama bu da sınıflanmamış ve işe yaramaz durumda)
• Ankara merkez yaş dağılımı
• Diğer özellikler

Bundan sonraki başlıklar ise Ankara’nın kazalarına ait bölümler listeleniyor.
Ankara şehri ile ilgili sayfalara gittiğinizde, burada 78 mahalle adı yer alıyor ve bu mahallelerdeki bütün Müslüman haneler, Musa Çadırcı’nın kitabında verildiği gibi ayrıntılarıyla belirtiliyor. Ama sonra? Sonra Ankara bitiyor ve kazalara geçiliyor. Kazalarda da sadece Müslümanlar yaşıyor. Kırsal alanda, köylerde, bir tek GM yok. “Tarihte öyle bir şey olmadı zaten. Olduysa bile, doğrusu budur. Böyle olması gerekirdi.” 

Nüfus ile ilgili bilgiler, hangi başlık altında veriliyor: “Ankara nüfus defterleri”. Ankara’nın Müslüman mahallelerine ait nüfus defterleri denilmiyor. Nüfus defterleri bundan mı ibaret Ankara’da? Öyle olmadığını, aynı belediyenin yaptığı 2000 yılı Musa Çadırcı kitabından biliyoruz. Ama aradan 16 yıl geçince, Ankara nüfusu çekmiş ve küçülmüş ve tarihsel bir gerçek olan mahalleler ve nüfus buharlaşmış…
Ankara nüfusu bu işte… “yerseniz…”

“Böyle bir sahtekarlık nasıl yapılır?” diye merak ediyor insan ve 2016 yayınının kaynakçasına bakıyor. Birkaç kitap var, hatta Musa Çadırcı’nın başka makaleleri de var. Ama bir tek, belediyenin aynı konuda kendi yaptığı 2000 tarihli yayın yok kaynakçada. İşte artık bundan sonra belediyenin kötü niyetinden ve bizi aptal yerine koymaya çalışırken kendisinin ne kadar aptalca davranmış olduğuna dair bir kuşkumuz kalmıyor. Belediye sanki bütün bu “kağıt israfı” ciltleri, “2000 yılında gerçeği yayınlayarak yaptığı hatanın” üzerini örtmek için yayınlamış. Tarihi, kendi küçük aklıyla yeniden yazarak, gerçeği değiştiriyor ve bize, bundan sonra Ankara tarihimizin nasıl olması gerektiğini gösteriyor.

Ankara Büyükşehir Belediye’sinin beş ciltten oluşan Osmanlı Belgelerinde Ankara serisinin genel değerlendirmesi ve nüfus defterlerine dair çarpık tarih yazımından bir nebze haberdar oldunuz. Serinin vakıflar, tarım ve ticaret, belediye ve imar faaliyetleri üzerine diğer ciltleri üzerine dertleşmeye gelecek ay devam edeceğim.

Beş ciltten oluşan dizinin bu yazıya konu olan ikisini başlıkları ve “katkıda bulunanları” şöyle:

• Osmanlı Nüfus Defterlerinde Ankara Cilt I
Katkıda bulunanlar: Ali Yılmaz, Dündar Alikılıç ve Nedim Pakırdağ
Genel Yayın Yönetmeni: M. Taner Koltuk
Editör: Nuran Koltuk

• Osmanlı Nüfus Defterlerinde Ankara Cilt II
Katkıda bulunanlar: Ali Yılmaz, Dündar Alikılıç ve Nedim Pakırdağ
Genel Yayın Yönetmeni: M. Taner Koltuk
Editör: Nuran Koltuk
 

Yazar Akın Atauz
  • Paylaş

YAZININ BASILI HALİ

POPÜLER İÇERİK