Ankara’nın farklı sorunlarından ve bu sorunların gerek gündelik hayat içinde, gerekse uzun vadede doğuracağı sıkıntılardan hemen herkes rahatsız ve şikâyetçidir herhalde. Nasıl olmasın? Otomobille giderken oyunlardaymış gibi zıplamaların yaşanmadığı yollar sadece Eskişehir, Samsun ve İstanbul’a gidenlerken, betonlaşma hızla artıp doğal ne kadar alan varsa alışveriş merkezlerine ya da yeni yüksek katlılara yerlerini bırakırken, her yaz “Yine su sıkıntısı çekecek miyiz acaba?” kaygısı uyanırken, metro inşaatı bir türlü bitemeyip trafik de günden güne bir bu konuda İstanbul’u yakalarken ve bunlar gibi birçok sorun sürekli insanların karşısına çıkarken memnuniyeti sağlamak mümkün müdür? Ancak bir de bundan ilerisi vardır: Engelli bireylerin yaşadıkları, belki farkında olunan belki de hiç akla gelmeyenler. İşte akla gelmeyenler için şimdi ben kısaca Ankara’nın bir engelliye sunduğu şehir yaşamını, onu yaşayan bir üniversite öğrencisi - ODTÜ’lü - olarak anlatabilirim sanıyorum.
Ankara’da ortopedik engelli için en yaygın sorunlarından birisi kaldırım yüksekliğidir. Her semtinde benzer durum görülür; yerden hayli yüksek kaldırımlar ve bunlara çıkacak, dik olmayan rampaların yokluğu. Artık yavaş yavaş uyanan belediyeler rampalar koyuyor ancak hem eğimleri zorlu, yani tek başına çıkılamayacak ve birisinin yardımıyla bile güç isteyecek diklikte, hem de ara noktalara değil sadece başlangıç ve bitişlere yerleştirilmiş durumda. Dahası, önüne park edilmiş otomobiller dolayısıyla çoğu tümden kullanılamaz. Neticede bir engelli ne o rampaları kolayca tek başına çıkabilir ne de inebilir. Mesela Bahçelievler 7. Cadde vardır ya hani, o güzel, canlı, kafelerle ve mağazalarla dolu cadde… Herkesin ama bilhassa da gençlerin gittiği, hareketliliğine kendini bıraktığı bu yere ben de bir engelli olarak zaman zaman giderim. Ne yazık ki orada zaten hemen hiçbir kaldırım alçak değildir, rampaları da kullanılamayacak biçimlerdedir. Sadece eğim sorunu da değil, yüzeyleri kırılmalaraşınmalar dolayısıyla tekerleri zorlar, düz değildir, sağa-sola çeker, önleri zaten kapatılır… Üstüne, bir de bakarsınız ki sizin yolda hayli uzun zaman beklemeniz gerekecektir, 4-5 kişilik bir grup sebepsizce o rampaları kullanmaktadır. Sahi, insanlara ne demeli? Buna sonra değineyim ben, evet.
Yüksekliği geçilirse, bir şekilde çıkılan o kaldırımlarda da yollarda da düzgün bir yüzey bulunmaz. Kırılmış karolar, bozulmuş asfalt, çukurlar ve daha nice girinti-çıkıntı... Bir de otantik görüntü verdiği düşüncesiyle döşenmiş Arnavut kaldırımları yok mudur yollarda, o ne zorlar üzerinde sandalyeyle dolaşmayı… Sadece sandalyeli birisine de değil, görme engellilere de zorluğu çoktur o taşların. Takılmalar ve de düşmeler neredeyse kaçınılmazdır. İlginç olansa yeni yerleşimlere de hemen bunlardan yapılmasıdır, eskiler neyse de – ki neyse mi acaba?
Eninde sonunda zorlu, engebeli yolları aşıp bir mekâna girmek isterse engelli, önünde yine bir sorun vardır: Merdivenli ve hiç – yine – rampa konmamış işletmeler. Çok popüler, güzel bulunan mekânlardan da başka, temel ihtiyaçlar için gidilecek yerlerde de bu sorun çıkar sık sık. Karga tulumba taşımaya gönüllü kişiler bulunabilir zaman zaman da, hep bu insanları aramak, bulunca da açıklamalar yapmak… Maalesef çoğu yere gidiş iptal edilir, başka seçenek bulmaya çabalanır. Zaten bu merdivenlerin olduğu yerlerin büyük ihtimalle iç yerleşimi de sıkışıktır, fazla müşteri alabilme uğraşı veya “rahat” ve “modern” bir çizgi oluşturma isteğinden ötürü. Bahsi geçen yer bir kafe, lokanta gibiyse ya masalar alçak, geniş orta ayaklı, sandalyeyle yanaşılamaz olur, ya da koltuk düzeni yapılmıştır, sandalye yine uzak kalır. Yok mağaza, dükkân gibi bir yerse o zaman da aralıklar sandalyenin geçmesine müsaade etmeyecek darlıktadır.
Sinemalarda artık kimi zaman var olan, engelliler için ayrılan yerler rahatsız noktalardır, tiyatrolar – neredeyse – ihtimal bile sayılmaz. Müzelerin birisi gezilebilirse diğeri mutlaka uygun değildir. Daha da önemli yerler arasında hastane, eczane, kütüphane, okul, üniversite gibi, hem darlık hem de yüksekliklerin sorun oluşturduğu sık görülür. Diğer yerlerdeki düşüncesizlik şaşırtmaz da, öncelikli ve keyiften de öte gerekli mekânlardaki biraz hüzün vericidir. Engelli bireylerin evde oturmasını beklemede bir abartı değil midir bunlarınkisi?
Maalesef Ankara’nın bir engelli tarafından en rahat gidilebilir yerleri alışveriş merkezleridir. Gerek yüzey yapısı, gerek otoparkları, gerekse kaldırımın bahsinin dahi olmaması düşünülünce, daha ne beklenir? Fakat alışveriş merkezlerinde de sorun yaşanır ve bunda şaşırtıcı şekilde ne suçlanacak belediye vardır ne işletmeciler. Sorun sebebi insanlar olur, rampa önüne park edenler gibi. Tek katı inecek ya da çıkacaklarında yürüyen merdiven imkânlarına rağmen doğrudan asansöre yönelmeler, beklerken yanı başında bekleyen sandalyeliye rağmen asansör geldiğinde yol vermeyip yer de bırakmamalar, eğer ki asansörün içindeyse kişi, engelliyi görünce – dışarıda bekler vaziyette – göz kaçırmalar, otoparklarda engelliler için ayrılmış yerlere ilk fırsatta park etmeler… Semtlere göre değerlendirince, eğitim seviyesinin, kültürün ve maddi durumların bu kabalıkta etkisinin olmaması da açıkça görülebilir bir gerçektir. Gördüğüm en duyarsız kitlenin Oran’da, oradaki bir alışveriş merkezinde (Panora, söyleyebilirsem) karşıma çıkmış olması, bu kişilerin de son derece “elit” görünümü artık suçlamalarda ve olabilecek çözümlerde hemen her şeyin anlamsızlığına ulaştırmıştır beni.
Neticede, şunu belirtmek gerekir ki Ankara, Türkiye’de diğer şehirlerden daha kötü ya da daha sıkıntılı değildir bir engelli için. Fakat olması gerekene göre yapılan, sağlanan o denli azdır ki, yaşam hakkı hemen hiçbir engelliye tanınmamaktadır. Yurtdışında sadece Köln’ü görmüş ve oradaki rahatlığa, şehir yapısına şaşırmış birisi olarak yapılabileceklerin de farkındalığı, yaşadığım şehri benim gözümde daha olumsuz konuma getirir, istediklerimizin doğallığını gösterir. Evet, doğaldır hepsi ama bugün Ankara’da zorluklarına rağmen gidilebilen birkaç semt varsa da çoğu gidilemez kalır, “orası zor olur” düşüncesiyle. Kızılay ve Tunalı Hilmi gibi merkezi alanlar dahi bu yüzden nadir ama çok nadir uğranan yerlerdendir, ne hazin ki. Ankara’da engelli olmak zordur, çok zor. Ama daha acısı, Türkiye’de engelli olmanın zorluğudur, daha umutsuzlaştıran…
Yorumlar (0)