Kendi halinde bir insan, bir kadın ya da erkek, bir aile, çoluk çocuk filan, öğrenci ya da azıcık bır parayla bekar evinde yaşayan gariban; kentin her gün oluşan milyonlarca ton çöpünden ve bu çöpün yarattığı sorunlardan, belediyeden daha çok sorumlu mudur/muyuz? Evet, sanırım sorumluyuz. Belediye ne ki? Kötü niyetli olmadığını bilsek bile, aciz, zavallı, bir işe yaramaz, işini bir türlü doğru düzgün yapamaz, kentlileri örgütleyemez bir örgüt. Daha büyüğü ve kötüsü olabileceğini bildiğimiz belediyeler de var üstelik: Zalim ve bir işe yaramaz, durmadan bizi aptalca ve soysuz dayatmalarla taciz eden ve beceriksiz, kötü yönetimini kasıtlı ve cezalandırmak için kullanabilen bir yer… Ne yapalım yani, belediyeler çok kötü diye, atık sorunun da, Ankara’da çok kötü olması zorunlu mu? Büyük ölçüde böyle olmaya devam edebileceğimizi bilsek bile, yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
Mutlaka vardır. Orada duruyordur ve onu keşfetmemizi bekliyordur mutlaka. Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor: Eğer atık sorunu ile kendi çapımızda uğraşmak istiyorsak bile yalnız değiliz. Kimler var? Belki on binlerce kişiden (çoğu yetişkin erkek ama içlerindeki çocuk sayısı da az değil ve yer yer kadınlardan) oluşan atık toplayıcıları var bu kentin. Onlar, kokmuş belediyelerin yapamadığını, yapmak için hiçbir çaba harcamadığını, ya da yapmak istese de beceremediğini yapıyorlar. Onlar bu işi kendileri/ kendi geçimlerini sağlamak için yapıyorlar ama aynı zamanda büyük bir ekolojik kahramanlık da (ne yazık ki, onların insanlık onurunu koruyamadığımız bir biçimde) gösteriyorlar. Çöp kutusuna atarak vedalaştığımızı zannettiğimiz atıklarımızı, kenti kirletmek ve kokutmak ve zehirlemek için kentin her yerine yerleştirdiğimiz birer (kolay kolay patlamaz) mayın olarak düşünelim. Bu mayınları her gün kent yüzeyinin her noktasına yayıyoruz. Atık toplayıcılar da, bunların içinden geri kazanılabilir olanları bulup, ayıklayıp çıkartıyorlar ve atıklarımızın o parçasını, içinde bulunduğumuz eko-sistemin yeniden kullanmasını sağlıyorlar. Çok teşekkür ederiz.
Bizi yalnız bırakmayan, ama ilk gruba göre çok küçük ve güçsüz olan bir diğer grup daha var: Ekoloji, kirlenme vb sorunlarıyla ve en çaresiz durumdaki yoksullukla baş etmeye uğraşan sivil örgütler, (laftan çok iş üretmeye çalıştığını düşünebileceğimiz türdeki) dernekler, vakıflar filan… Onları bulabilir, gücümüzü ve düşüncelerimizi onlarınkiyle bütünleştirebilriz. Buna, eğer çok istiyorsak, üniversitelerde bu konularda çalışan bilim kişilerini, öğrencilerin bu konuyla ilgilenen kluplerini, meslek odalarını beceriksiz komisyonlarını filan da katabiliriz. Belediyeyi en son sırada olsa dahi, “bizi yalnız bırakmayanlar” grubuna katmakta kararsızım ve doğrusunu isterseniz, onlardan gelecek bir yardım umudu, bana hala çok uzak görünüyor. Ama siz bilirsiniz. Peki, “yalnız olamayan biz” ne yapabiliriz, ey Ruhi Bey? Basitinden sadece, bir-kaç öneri: Hemen bu akşam, hava karadıktan ve çöplerimiz toplanıp bahçe kapımızın dışına yerleştirildikten sonra, sokağa çıkıp çöplerimizin başında biraz bekleyebilir ve onları eşeleyip içinden yeniden kullanılabilir/ geri kazanılabilir olanları bulmak için gelecek ilk kişiye “merhaba”, ya da şöyle şeyler diyebilriz: - Merhaba, benim adım filanca. Sizin adınız nedir? - Yaptığın bu işin ne kadar zor olduğunu, iş koşullarının sizi nelere zorladığını tam olarak bilmeme imkan yok; ama sana, ya da senin koşularında çalışmakta olan diğer insanlara yardımcı olmak için, benden veya bu evlerde oturan insanlardan beklediğin bir şeyler var mı? Böyle basit sorular işte… Aklınıza ne geliyorsa.
Size akla uygun öneriler gelebilir veya gelmeyebilir. Gelmese de, düşünmeye başlayabilrisiniz: Kendi atıklarımla ilgili sorumluluk almak istiyorsam, neler yapabilirim? Belki, ilk basit iş, eğer eviniz uygunsa, ya da uygun olmaya zorlayabilirseniz, ürettiğiniz çöpün genel niteliğine bağlı olmakla birlikte, diyelim ki dört tane karton kutu ve bir de sızdırmaz teneke/ plastik kutu gibi bir şey bulmak olabilir. Bunların içine uygun büyüklükte birer naylon poşet yerleştirebilirsiniz. Hepsi kolay ve bir maliyeti olmayan şeyler. Sonra bunların üzerine: 1.kağıt, 2.naylon ve plastik, 3.metal (teneke, alimünyum vb) 4.cam ve sonuncusu olan sızdırmaz kutuya da 5. organik çöp yazabilirsiniz. Bunlardan organik çöp kutusundakileri, eğer kompostlayarak kullanamayacaksanız, her zamanki gibi kapıcınıza vermeye devam edebilirsiniz. Diğerlerini de, torbalar doldukça kendiniz, üzerindeki etiketlerle, çöpün her zaman bırakıldığı yere yerleştirebilirsiniz. Eğer kendinizi bu konuda azimli hissediyorsanız ve koşullarınız uygunsa, apartman/ site yöneticisiyle, bu konuyu konuşabilirsiniz, ikna amacıyla kendi deneyiminizden elde ettiğiniz başarıyı aktarabilrsiniz. Öne süreceği problemlere, birlikte çözüm arayabilirsiniz, ya da bu konuyu ilk apartman/ site toplantısının gündemine almasını isteyebilirsiniz. Zaten yapılmakta olan bir şeyler varsa, bunların nasıl geliştirilebieceğiniz üzerinde konuşabilirsiniz. Bu arada, her akşam kapınıza gelen ve artık ismini/ isimlerini öğrendiğiniz atık toplayıcılarına da, arada-sırada “merhaba” demeyi ihmal etmezseniz, ne iyi olur…
Bu konuda biraz ilerleme sağlayabiliyorsanız ve hala azimliyseniz. Muhtarla bu konuyu görüşmeyi deneyebilrsiniz. Hiçbir yararı olmayacağı konusunda çok güçlü bir sezginiz olsa bile, şansınızı denemeye değer… Böylece, biraz daha geniş bir ölçekte ve atık toplayıcılarla geliştirilen dostluk çerçevesinde, kente (daha mütevazı olalım, küçücük çevremize/ sokağımıza/ mahallemize, vb) gerikazanım konusunda bir katkıda bulunmuş oluruz. Tamamen aşağıdan yukarıya doğru ve hammaliyesi bol, bürokrasisi az böyle bir yol izlenebiliriz işte. Neden izlenmesin? Bir tek sözün daha söylenmesi gerekiyor ve bu, atık toplayıcılarıyla aramızı bozabilir, ama yine de söylemeliyim: Daha az tüketmeye, daha az atık üretmeye, mümkün olduğunca ambalajsız satılan malları almaya, şimdiki zamanda naylon torbasız yaşamaya, cebimizde küçük bir eski zaman “file”si bulundurmaya filan… Hepsi değilse bile, bazıları “neden olamasın?”
Yorumlar (0)