Birleşmiş Milletler tarafından geçtiğimiz Mart ayında sekizincisi yayınlanan Dünya Mutluluk Raporu’na göre Finlandiya dünyanın en mutlu ülkesi. Bu rapor dünyanın 153 ülkesinin farklı kesimlerinden en az bin kişinin cevapladığı anketler baz alınarak, ülkelerin genel yaşam kalitesini altı ana değişken üzerinden değerlendiriyor. Bunlar sırasıyla, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla, sosyal destek, sağlıklı yaşam süresi beklentisi, özgürlük, cömertlik ve yolsuzluğun noksanlığı kategorileri. Dizinin onuncu bölümünde, son üç senedir dünyanın en mutlu ülkesi seçilen Finlandiya’dan, mutluluğun mütevazı Finler için ne anlama geldiğinden ve mutlu olmanın öğrenilen bir şey olduğu prensibiyle kurulan mutluluk okulundan bahsedeceğim.
En mutlu ülkeler listesinde tepelerde yer aldıkça Finlerin en çok karşılaştıkları soru bunun nasıl mümkün olduğu olmaya başlamış ve bu konu üzerinde ciddi araştırmalar yapılmış. Helsinki Üniversitesi'nde mutluluğun temeli ve anlamı üzerine çalışan sosyal psikolog Frank Martela, mutluluğun Finler için vakur, dengeli ve dirençli bir yaşam sürmek anlamına geldiğini belirtiyor. Aynı zamanda sadece Finlandiya'da değil, sürekli olarak listenin en başında yer alan diğer kuzey Avrupa sosyal refah devletlerinde vatandaşlara sunulan sosyal güvencenin mutluluğa sağladığı katkının altını çiziyor. Martela, sadece güvende hissetmenin değil, güvenilir bir insan olmanın da Finler için değer taşıdığını belirtiyor ve o çok bilinen cüzdan örneğini veriyor, "Helsinki'nin en kalabalık caddesinde cüzdanınızı düşürseniz bile çok endişelenmezsiniz çünkü bilirsiniz ki mutlaka size geri dönecektir. Ama sadece cüzdanı geri gelen kişi değil onu geri getiren kişi olmak da Finler için önemli". Mutluluk raporu çalışmalarına 2020 yılında bir ek yapılmış ve her ülke için göçmenlerin cevapları ile o ülkede doğmuş ve büyümüş kişilerin cevapları karşılaştırılmış. Finlandiya özelinde iki grubun sonuçlarının neredeyse birebir örtüşmesiyle, bugüne kadar savunulduğu gibi mutlu olmanın Finlandiya ile ilgili değil Fin olmakla ilgili olduğu, çünkü Fin halkının yaradılış itibariyle mutlu olduğu teorisi çürütülmüş. Bu durumda bir seneyi aşkın süredir Finlandiya'da yaşayan biri olarak ben de dünyanın en mutlu insanlarından biriyim demektir. Bir şikâyetim yok ama, Finlandiya'ya taşınmamın hem kendimin hem de insanlığın geleceği için duyduğum kaygıları silip attığını da söyleyemem.
Mutluluk öğrenilebilen bir şeydir
Fin Mutluluk Okulu bundan iki yıl önce 'her şeyi uzmanından öğrenin' mottosuyla, mutluluğun insanın nerede yaşadığıyla değil, nasıl yaşadığıyla ilgili olduğunu savunan bir grup Fin eğitmen tarafından kurulmuş. Yıl boyunca okulu ziyaret edenler için çeşitli dersler, kamplar ve seminerler düzenleyen bu okul, beslenme, doğa, egzersiz, dinginlik, dinlenme ve öğrenme seklinde tercüme edilebilecek altı ana prensip çerçevesinde katılımcıların hayat kalitesini bütüncül bir biçimde iyileştirmeyi amaçlıyor. Finlandiya'nın mutluluk ihracatı için geliştirdiği başka bir projesi ise Rent a Finn (Türkçesiyle 'Bir Fin Kirala'). Bu esprili başlık aslında Fin mutluluk rehberiniz ile internet üzerinden buluşarak, Finlere göre mutluluğunun temelini oluşturan prensipleri kavramanız ve uygulamaya başlamanız için oluşturulmuş dijital bir platform anlamına geliyor. Finler kişisel ölçekte mutluluğun gündelik alışkanlıkları ile doğrudan bağlantılı olduğunu öne sürüyorlar. Örneğin ormanda kısa yürüyüşler yapmak, buzlu suda yüzmek, topladıkları taze besinleri yemek gibi küçük şeylerin birleşerek sakin ve dengeli bir yaşam sürmelerine sebep olduklarını düşünüyorlar. Rent a Finn projesi, nerede yaşarsanız yaşayın hayatınıza bu tarz alışkanlıkları küçük değişiklerle entegre etmenize yardımcı olan bir rehber hizmeti aslında.
Bu ülkedeki insanlar neden bu kadar mutlu?
Bu yazıyı yazmaya karar verince üç Fin arkadaşımdan mutluluğun onlar için ne anlama geldiğini birkaç cümle ile açıklamalarını rica ettim. Gelen cevapların ortak noktası, Finlandiya'nın sosyal yapısının vatandaşların iş dışında ilgilendikleri şeylere zaman ayırabilmesine imkân sağlaması oldu denebilir. Aynı zamanda, ülkede şehirleşmenin minimal tutulması, başkent Helsinki merkezinde yaşayanların bile en fazla 10 dakika içinde ormanlara, deniz kıyısına ve göllere ulaşabilmesi ve buralarda sükûnet içinde vakit geçirebilmesi de Finlerin mutlu bir hayat sürmesi için önemli buldukları ögelerden. Sorduğum soruya gelen cevaplar şöyle oldu: "Tabii ki sauna! Bu bir şaka ama etkisi olabilir biliyor musun? Sonuçta burada her iki kişiye bir sauna düşüyor! Mutluluk bana göre doğanın içinde olmak ve buna zaman ayırabilmek. Bu birçok ülkede mümkün olmuyor. Doğa olmadığı için değil tabii, çoğunlukla vakit olmadığından. Birkaç seneliğine iş için başka ülkelerde yaşadığım oldu, mesela Los Angeles'ta iki sene yaşadım. Hava her gün güneşliydi ama keyfini çıkarmaya vakit yoktu hiç! Burada karanlık günlerde bile kendime zaman ayırınca mutlu oluyorum. Bence bunu yapabildiğimiz, ama aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan tatmin edici bir hayat sürdürebildiğimiz için böyle mutluyuz." (Anne, 32, girişimci) "Ülkemizde sosyal sistemler çok iyi işliyor, eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel konulardan herkes çok memnun. Kendimizi güvende ve eşit hissediyoruz, özgür olduğumuzu biliyoruz. Bu konuları çok düşünmemiz gerekmediği için başka şeylerle ilgilenebiliyoruz. Bu birçok ülkede mümkün değil. İnsanlar en küçük hakları için bile büyük savaşlar veriyor. Bunları yapmamız gerekmediği için kendimize zaman kalıyor, bu zamanı ailemizle arkadaşlarımızla doğa ile iç içe geçirebiliyoruz. Ama bu biraz da mutluluğun senin için ne anlama geldiğini öğrenmekle ilgili galiba, genel olarak Finler bunu iyi bilir, çünkü herkes bunu keşfederek büyür. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, her sabah 'aman tanrım ne kadar da mutluyum' diye uyanmıyorum. Olumsuzluklar herkesin gerçeği." (Tuuli, 28, tasarımcı)
Kim bu mutlu Finler? O anket bana hiç gelmedi!
"Kim mutlu? O anket bana hiç gelmedi ve buna biraz sinirleniyorum. Mutlu muyuz? Bilemiyorum, bence beklentilerimiz düşük! (gülüyor) Fin kültürü çok mütevazı ve içe dönüktür, bu yüzden insanların mutluluk anlayışının bunu yansıttığını düşünüyorum. Burası sorunsuz bir yer değil. Finler çok mutlu genellemesi kafa karıştırıcı ve durumu iyi olmayan bir sürü insanı kızdırıyor, onlara kendi hayatlarını sorgulatıyor. Çünkü Finlandiya'da depresyon ve alkolizm gibi gerçekler de var. Peki o zaman kim bu mutlu insanlar? Bence burada bir çelişki var. Şahsen ben genel olarak halimden memnumum (İngilizce 'content' kelimesini kullanıyor) ama bence bu mutlulukla aynı şey değil. Mutluluk süreklilik gerektirir. Yine de mutluluğun insanın yaşadığı yerden çok kendi bedensel ve zihinsel sağlığı için çaba sarf etmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. (Eeva, 42, araştırma görevlisi) Dünya Mutluluk Raporu'nun gerçeği yansıtmadığını düşünen tek kişi Eeva değil. Söylenene göre 2018 yılında Finlandiya ilk defa dünyanın en mutlu ülkesi seçildiğinde halkın tepkisi, "Ne? Biz mi mutluyuz?" olmuş. Buna bağlı olarak, raporun ülkenin popülaritesini uluslararası arenada arttırırken, 'mutlu' hissetmeyen, geçim sıkıntısı, sağlık sorunları, ailesel problemler ile boğuşan Finlerin ötekileştirilmiş hissederek kendilerini olduklarından daha yalnız hissetmesine yol açtığını düşünen büyük bir grup var. Bunun nedeni, raporun belirlediği ölçütlerin, kişisel bir mutluluk anlayışından ziyade, güven veren bir toplumda yaşamanın getirdiği sürekli rahatlığa odaklanması. Raporun editörlerinden Kanadalı ekonomi profesörü John Helliwell kişisel bir mutluluk analizini hedeflemediklerini, tersine, bir ülkede yaşayan insanların birbirine sahip çıkmak, güvenmek, kendi hayatları hakkında söz sahibi olmak gibi kolektif gereksinimlerini raporlandırdıklarını, bütün bunlar göz önüne alındığında mütevazı Finlandiya toplumunun güven ve eşitlik esaslarına dayalı yaşam biçiminin yüksek puanlar almasının şaşırtıcı olmadığını belirtiyor.
Mütevazı Fin kültürü
Eeva'nın ve Kanadalı profesörün bahsettiği Fin mütevazılığı gerçekten de ülkenin yemeklerinden mimarisine, eğlence kültüründen insanların görüntüsüne kadar her alanda kendini belli ediyor. Hatta mütevazılığın esamesinin dahi okunmadığı siyasette bile. Bu konuyu küçük bir anekdotla bitireyim. Bu bölüm için hazırlık yaptığım günlerde Finlandiya'nın genç başbakanı Sanna Marin kişisel Instagram hesabından Finlandiya için hayati kararlar vermek ve doğru adımlar atmak konusunda kendinden nasıl sürekli kuşku duyduğundan bahseden bir paylaşımda bulundu. Noktasına dokunmadan çevirisini aktarıyorum: "Herkes bazen kendini yetersiz hissedebilir. Örneğin, pandemi boyunca Finlandiya'ya pilotluk yapmak zorunda kaldığım zamanlarda ben böyle hissediyorum. Süreci daha iyi yönetip yönetemeyeceğimi merak edip stresle boğuştuğum zamanlar oluyor. İnsanların temel haklarını etkileyen kısıtlayıcı ve sert önlemler almak durumunda kaldım. Sürekli bunların gerekli ve orantılı olup olmadığını kendime soruyorum." Ülkenin en yetkili isminin özeleştiride bulunması ve çekinmeden kişisel hassasiyetlerini ortaya koyabilmesi takdir edersiniz ki benim pek alışkın olduğum bir durum değil. Şaşkınlık içerisinde bu paylaşımı iki Fin arkadaşıma yolladım. Başbakanın içten paylaşımını hiç garipsemedikleri gibi ikisi de bunu onlara yanlışlıkla yolladığımı düşündü!
Mutlu kalın.
Yorumlar (0)