Çöp Deyip Geçme

Çöp Deyip Geçme Kent Çöplüğü’ne Atılan Bedenler

Dünyanın her yerinde aynı olan bir mekândır mezarlıklar. Ne kadar bakımlı olursa olsun kapısından girdiğiniz anda sizi hüzün karşılar. Ankara Karşıyaka’daki mezarlık, birkaç gün önce bu hüznü arttıran bir cansız bedene, son yolculuğu öncesinde kısa bir süreliğine de olsa ev sahipliği yaptı. Afganlı kayıtsız işçi, bir iş cinayeti kurbanı ama onun ölümünün anlatmak istediği, mültecilerin ölümlerinin bile sıradan olmadığı, ağır bir utanç ve hüzün barındırdığı.

Ankara - Karşıyaka Mezarlığı Cenaze İşlemleri Binası’nın önünde, Afgan Sediqı Abdullah’ın cenazesi araçtan indirilmeden görevli tarafından teslim edilen “ölüm kâğıdının” dökümü: “İsim: Sediqı Abdullah. Uyruk: Afganistan İslam Cumhuriyeti. Doğum tarihi: 01.04.1986. Ölüm Nedeni: Yaralanma. Ölüm Yeri: Elazığ Karakoçan” Afgan Sediqı, Türkiye’de iş cinayetinde yaşamını yitiren ve cenazesi ülkesine gönderilebilen az sayıdaki mülteciden biri. Sediqı’nin Afganistan’dan başlayıp Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde inşaatın çatısından düşmesiyle son bulan yaşamının hikâyesini ilerleyen satırlarda okuyacaksınız. Sediqı’nin cenazesinin Elazığ’dan Ankara’ya, Ankara’dan Kabil’e gönderilme sürecine tanıklık ederken, işverenlerin iş cinayetlerinde yaşamını yitiren mültecilerin cenazelerine dair sorumluluk alıp almadıkları sorusuna da yanıtını aradık. İş kazaları sonrasında olayın savcılığa yansımasının ardından olay yerinde “bilirkişilik” görevi üstlenen İSİG Meclisi’nden İş ve İşçi Güvenliği Uzmanı Zafer Güzey, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren mültecilerin geride haklarını arayacak yasal takipçilerinin olmaması nedeniyle işverenlerin “göçmen cesedini” ortadan kaldırılması gereken bir eşya, nesne olarak algılandığını söylüyor. Güzey’in bazı işverenlerin, işçilerin cansız bedenine yönelik “insanlık dışı” tutumlarını şu sözlerle aktarıyor: “Bazı işverenler göçmen işçi cenazelerini, iş yeri ile bağlantısı kurulamayacak uzaklıkta kent çöplüğü, ormanlık alan ya da yol kenarlarına atarak iş cinayeti ile işletmenin bağlantısını ortadan kaldırma yolunu tercih ediyor”

İşveren: “Sediqı’nın Cenazesini Köyümüzde Defnedecektik”

Sediqı Abdullah (34), iki yıl önce Afganistan’ın Badahşan kentinden göçmen kaçakçıları aracılığıyla İran üzerinden sınırı geçer. Bir süre Van Gürpınar’da kalır. Daha sonra Elazığ’ın Karakoçan ilçesine gider. İlçede yaşayan birkaç Afgan arkadaşının yanına yerleşir. İnşaat işçisi olarak çalışmaya başlar. Geçtiğimiz günlerde de Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde çalıştığı inşaatın çatısından düşerek yaşamını yitirir. Ailesi oğulları Sediqı’nin yaşamını yitirdiğini tam beş gün sonra Afgan mültecilerin bilgilendirmesiyle öğrenir. Cenaze, Elazığ Devlet Hastanesi’nin morgundadır. Afganistan’daki aile ölen oğulları Sediqı’nın Ankara’da yaşayan kuzeni Akame K’ya ulaşır. Yaklaşık üç hafta önce pazar öğle saatleriydi. Mültecilerle sahada yaptığım bire bir görüşmelerden tanıdığım kadın mülteci Akame aradı. Kuzeninin vefat haberini aldığını, Ankara’ya getirmek üzere Elazığ’a gitmesi gerektiğini, pandemide uygulanan yasaklar nedeniyle yetkililerden izin almak için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini sordu. Sediqı’nin iş cinayetinde yaşamını yitirdiği inşaatın sahibinin telefon numarasının kendisine verildiğini, Murat ismindeki bu kişiyi aradığını ancak dil sorunu nedeniyle tam olarak anlaşamadıklarını anlattı. Bunun üzerine, Karakoçan’daki iş yeri sahibini aradım ve sordum. İşveren “Cenaze, hastanede bir haftadır bekliyor. Kendisini çok severdik, çok çalışkandı. Ailemizden biri gibi hissederdik. Bu nedenle biz de artık birkaç gün içinde köyümüzdeki aile mezarlığımıza defin işlemini gerçekleştirecektik” demekle yetindi.

None
None

“Kayıtsız, köksüz, yalnız, sürgün, yoksul, ötekileştirilen mültecilerin bir gecede diplomatik koz olarak ölüme gönderildiklerine tanık olduğumuz 28 Şubat 2020 gecesi yaşananlar, bir roman kurgusu değil, hiçleştirme gerçekliğinin, şiddet ve acının seyirlik haliyle çaresizliğin pornografik birleşimiydi.”

Cenaze Elazığ’dan Ankara’ya Getirildi

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ile temasa geçiyoruz. Gergerlioğlu da Elazığ’daki yetkililerle. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, Sediqı’nın cenazesinin Ankara’ya getirilmesi için işlemleri hızla tamamlıyor. Cenaze, birkaç saat içinde Elazığ Belediyesi’ne ait bir araçla Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği, cenazenin Karşıyaka Mezarlığı’nın morguna kabul edilmesi için gerekli prosedürleri tamamlıyor.

Şiddetin Temsili Olarak “Çöp Torbası”

Gece yarısını geçerken, mültecilerle gönüllü olarak çalışan ve cenazenin Ankara’ya getirilmesi konusunda destek olan arkadaşım Mehmet Onur Yılmaz’ın aracıyla Akame ve eşini evlerinden alıp Karşıyaka Mezarlığı’na doğru yola çıkıyoruz. Cenaze aracı, sabahın ilk ışıkları ile Ankara Karşıyaka Mezarlığı Cenaze İşlemleri Binası’nın önüne yaklaşıyor. Cenaze teslim alınıyor, Akame kuzenini teşhis ediyor. Cenazeyi getiren görevli bir çöp torbasını yere bırakıyor, tutanağa imza atılıyor. Çöp torbasından, yaralı halde hastaneye götürülerken üzerinde bulunan iş kıyafetleri çıkıyor. Akame’nin gücünün tükendiği hissediliyor, “Bunları ailesine gönderemem” diyor. Torbayı Akame’nin elinden alıyorum. Birkaç dakika yan yana sessizce duruyoruz. Akame “çöpe at o torbayı” diyor. O anda fark ediyorsunuz ki, ölen mültecinin eşyalarının konulduğu “çöp torbası”, yakınının cenazesini teslim alan diğer mülteci için de ayrıca sembolik bir şiddete dönüşüyor! Mülteci, göçmen ya da sığınmacıların oluşturduğu milyonların sosyal dünyaya katılışları, dışarda bırakılma, hiçleştirilme, görmezden gelinmeleri ve nihayetinde de dünyadan ayrılışlarını sarmalayan şiddeti ve bu şiddetin “insanlar” üzerinde yarattığı itkiyi daha net görünür kılmak için Sediqı Abdullah’ın hikâyesini kişisel tanıklık üzerinden aktarma yolunu seçtim.

None
None

“Afgan Cenazelerine Uygun Fiyat Veriyoruz”

Sediqı Abdullah, Türkiye’ye kaçak yollarla giren binlerce Afgan mülteciden sadece biri. Ucuz işgücü olarak güvencesiz koşullarda çalıştırılan kayıtsız mültecilerden Türkiye’de yaşamlarını yitirenlerin cenazelerinin ne kadarının ülkelerine gönderilebildiği kadar ölümlerden ne kadar haberdar olunabildiğine dair de net bir yanıt verebilmek imkânsız. Cenazenin uluslararası uçuşa hazırlanması ve kargo ücreti, bin 500 doları aşan bir meblağ tutuyor. Sediqı Abdullah’ın ülkesine gönderilmesi için cenazeyi hazırlayan Başkent Cenaze Hizmetleri’nin sahibi Erdem Kurt, Afganların cenaze hizmetleri için maliyetin altında fiyat verdiklerini söylüyor ve devam ediyor: “İlaçlama, çelik tabut ve havaalanına intikal için bin 500 lira alıyoruz. Haftada en az bir iki Afganlı cenazesi gelir. Geneli de iş kazası sonucu yaşamını yitirenler. Biz Afgan Hava Yolları ile çalışıyoruz. Afgan Hava Yollarının kargo ücreti Türk Hava Yolları’na göre çok daha uygun. Kimi zaman cenaze başka şehirden gelir. Ancak cenaze yakınları kargo için ücreti bir türlü toparlayamaz. Cenaze uzun süre bekler. Memlekette aileleri de yoksul, para gönderemiyor. Kargo ücreti ise bin dolar civarında. Birkaç kez Afganistan Büyükelçiliği’nde çalışan personelin kendi aralarında para toplayıp cenazelerin ülkesine gönderilmesini sağladıklarına tanık oldum.”

“Suriyeli Mültecilerin Cenazelerini Sınır Kapısına Götürüyoruz”

Erdem Kurt, Suriyeliler için cenaze prosedürlerinin daha farklı olduğunu anlatıyor. Kurt’un aktardığına göre, Ankara ve çevresinde yaşamını yitiren Suriyeli mültecilerin cenazeleri şehirlerarası yola çıkmak için gerekli olan “ilaçlama” işleminin yapılmasının ardından, şirketlerine ait araçla Hatay’ın ilçelerindeki sınır kapılarına götürülüyor. Vefat eden mültecinin yakınları da cenazeyi teslim almak için sınıra geliyor. Ancak, Suriye’de iç çatışmaların yoğunlaştığı, ailelerin bulundukları coğrafyadan maddi ya da savaş koşulları gereği sınır kapısına ulaşamamaları durumundaysa cenaze, görevlilerin gösterdiği hastane ya da belediye mezarlığının morguna bırakılıyor.

None
None

Cenaze Ülkesine Gönderilemezse Defin Kimsesizler Mezarlığı’na Yapılıyor

Başta Van, Ankara, İstanbul, İzmir, Hatay, Adana olmak üzere pek çok il-ilçede kimsesizler mezarlığı bulunuyor. Cenazelerin yasal bekleme süreleri tamamlandıktan sonra yakınları tarafından teslim alınmayan cenazeler ise Kimsesizler Mezarlığı’na defnediliyor.

“İnsan Bedeni Değil De Eskimiş, Elden Çıkarılacak Bir Eşya Olarak Görülüyorlar”

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2019 yılında 112 mülteci/göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Yılın ilk beş ayında ise mülteci/göçmen ölümlerine ilişkin İSİG Meclisi’nin paylaştığı ölümlerin sayısı şimdiden 50’yi aşmış durumda. İSİG Meclisi’nden Zafer Güzey, iş cinayetlerinde olayın savcılığa yansımasının ardından bilirkişilik görevini üstlenen isimlerden biri. Güzey, göçmen işçiliğin çalıştığı sektörlerin sigortasız, kaçak işçiliğin en yoğun olduğu meslek alanları olduğuna işaret ediyor. Güzey, “Merdiven altı olmak işletme yetkilileri açısından yasal sorumluluklara karşı dokunulmazlık zırhı oluşturmaktadır. Bunun en büyük amacı da yasal mevzuat giderlerinden kurtulup kâr marjını arttırmaktır. Bu işletmeler, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren göçmen işçileri, elden çıkarılacak bir eşya olarak görüyorlar” diyor.

“Yaralı Mülteciler Olay Yerinden Kaçırılıyor”

Güzey, “İş cinayetlerinde yaşamını yitiren göçmen işçileri, elden çıkarılacak bir eşya olarak görüyorlar” cümlesini tanıklıkları ve ulaşan bilgiler üzerinden ayrıntılandırıyor. Güzey, bir iş kazasında işverenlerin, savcı olay yerine gelmeden yaralı mültecileri olay yerinden apar topar kaçırabildiklerini ve buna tanık olanların da sınır dışı edilmemek ya da farklı gerekçelerle bu durumu yetkili mercilere aktarmadıklarını söylüyor. Güzey, 22 Ağustos 2019 tarihinde İstanbul Büyükçekmece’de meydana gelen ve dört mültecinin yaşamını yitirdiği olay1 sonrası bilirkişi sıfatıyla yaptığı inceleme/ araştırmada, olay sırasında yaralanan kayıtsız mültecilerin işveren tarafından apar topar olay yerinden kaçırıldığı bilgisine ulaştıklarını ancak mültecilerin de sınır dışı edilme kaygısı ile net bilgiler elde edemediklerini ifade ediyor.

“Bazı işverenler göçmen işçi cenazelerini, iş yeri ile bağlantısı kurulamayacak uzaklıkta kent çöplüğü, ormanlık alan ya da yol kenarlarına atarak iş cinayeti ile işletmenin bağlantısını ortadan kaldırma yolunu tercih ediyor.”

Mülteci Cenazeleri Kent Çöplüğüne Atılıyor

Güzey, işverenin, kendi işyerinde meydana gelen bir iş cinayeti sonrası geride mültecinin hakkını arayacak bir yakını olmaması nedeniyle, mültecinin cesedini ortadan kaldırılması gereken bir unsur olarak gördüğünü söylüyor. Güzey, “Takipçisi ve koruyucusu olmayan göçmen işçiler için iş cinayeti sonrasında bedenleri bulunamayacak, bulunsalar dahi iş yeri ile bağlantısı kurulamayacak kent çöplüğü, ormanlık alan, yol kenarlarına atılarak iş cinayeti ile işletmenin bağlantısı ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır” bilgisini veriyor.

İnsanlığı, Kent Çöplüğünde Bırakmak

Çek asıllı yazar İvan Klima’nın “Aşk ve Çöp” eserindeki isimsiz çöp toplayıcısı anlatıcının zihninde İkinci Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında yitip giderek değersiz maddelerle ve başka eşit derecede önemsiz şeylerle aynı duruma düşmüş olan arkadaşının ve aile üyelerinin kaderleri musallat olur. Çöpler dünyasına bizzat düşmüş oluşu ona, bir insanın bir insana yapabileceği en büyük kötülüğün onu çöpün hiçliğine indirgemek olduğunu hissettirir. Anlatıcı bu farkındalığını şöyle aktarır: “Savaşın ardından, düşkün olduğum, tanıdığım herkesin ölmüş, böcekler gibi ilaçlanmış ve süprüntü gibi yakılıp kül edilmiş olduğunu öğrendiğimde bir keder sardı beni.” İvan Klima’nın “Aşk ve Çöp” eseri bir roman, bir kurgu. Lakin okura, bir insanın bir insana yapabileceği en büyük kötülüğün onu “çöpün hiçliğine indirgemek olduğu” gerçekliğini zihinlere “asla çıkmayacak bir kıymık” gibi saplayan bir eser. Kayıtsız köksüz, yalnız, sürgün, yoksul, ötekileştirilen mültecilerin bir gecede diplomatik koz olarak ölüme gönderildiklerine tanık olduğumuz 28 Şubat 2020 gecesi yaşananlar, bir roman kurgusu değil, hiçleştirme gerçekliğinin, şiddet ve acının seyirlik haliyle, çaresizliğin pornografik birleşimiydi. Kayıt dışı mültecilerin cansız bedenlerini kent çöplüklerine atabilmek, bir insan bedenini tükettiği “katı atık maddesi” gibi görebilmek, haysiyeti yitirmek bir yana, varoluşlarını insanlıktan yalıtmak üzerine kurgulayan bu insan güruhunun, siyasalın mültecilere yönelik politikalarından azade davranış biçimleri geliştirdikleri söylenebilir mi? Türkiye’ye kaçak yollardan girip, gayri insani koşullarda hayatta kalma mücadelesi verirken bu mücadeleyi bilmediği bir yerde inşaattan düşerek yitiren Sediqi Abdullah’ın cesedinin ülkesine ve ailesine gönderilişine eşlik ederken, çöplükte sona eren yaşamları düşünüp Sediqı’yi şanslı bulmaya başlıyorsak, başta bu ayıp olmak üzere konuşmamız gereken çok şey var demektir.

1 https://www.evrensel.net/haber/381689/buyukcekmecede-fabrikayangini-4-multeci-isci-yasamini-yitirdi

Yazar Hale Gönültaş
  • Paylaş