Erdal, kardeşi Datça'lı avukat Mehmet Emrah Güzel gibi avukat. Ankara'da yaşıyor, ama Datça'yı da seviyor. Tatillerinde soluğu Datça'da alıyor. 7-8 ay önce bir romanı çıktı, KKM yayınlarından. Yeni okuyabildim. Kitap, başlığın ihtiva ettiği gibi "Gezi" üstüne ama bambaşka bir tarihte ve mekanda geçiyor. Arka sayfa tanıtımında yazdığı gibi ütopyalarımız için yazılmış destanlardan ve dönemin haberlerinden de yararlanarak, bambaşka bir ülkeden birinin ağzından Gezi Direnişine güzellemeler serpiştirmiş? Bir dolu ayrı ayrı sahne var kitapta. Sanırım birçoğu yerli ve yabancı gazetelerden derlenmiş, Erdal'ın gözlemleri ve içine yedirmeye çalıştığı destanlarla birleşerek tekrar tekrar yazılmış. Döneme ait haberleri bir hukukçu gözüyle, titizlikle incelemiş ve Gezi'yi bir ölçüde yeniden destanlaştırmaya çalışmış. Sohbetimiz sırasında, romanın başlarında dinlerle ilgili uzunca tartışmanın nedenlerini sorgularken, çocukluğunda dinin kendisini çok etkilemiş ve korkutmuş olması nedeniyle böyle bir tartışmayla başladığını söylüyor romanına Mehmet Erdal... Roman kahramanlarından birkaçının neden Türk olmadığını sorduğumda da, dışarıdan bir göz katmak için bilinçli bir tercih olduğunu anlatıyor.
Romanda, (elbette kötücül kahraman anlamında değil) hepimize benzeyen sıradan bir anti-kahramanın ağzından anlatılıyor yaşananlar... Erdal da, o anti-kahramanlardan biri aslında, nitekim kitabının girişinde kendisini tanıtmaktan bile-isteye, taammüden kaçınmış. "Nerede doğduğunuzun bir önemi yok, dünyaya nasıl baktığınız, kimlere karşı, kimin yanında durduğunuz önemlidir. Ben kendimi bildim bileli olmam gereken yerde durdum. Hala aynı yerde ve cephedeyim. Olağanüstü kahramanlıklarım olmadı. Sıradan olaylar içinde geçen bir yaşama gülümseyerek bakan bir özgeçmişim oldu" diyor, ilk sayfasında.
Elazığ-Dersim hattında doğduğunu, hukukçu olduğunu, Ankara'yı tercih ettiğini, hayata soldan soldan baktığını biliyorum. Önceki kitabı: Otobüs. 12 Eylül sonrasında solu eleştiren öyküler var, kitabında. Otobüs'ün girişinde de kendisini ve çevresini hicvederek tanıtır gibi yapıyor. Yine bir tevazu var, satırlarında: "Adıyla meşhur Çemişgezek'in Pulur Köyünde 1959 senesinde doğmuşum, çocukluğumda Amerikalıların Aya gittiğini söylüyordu radyolar, Aydan bizim kafamıza işemelerini tartışıyordu köy ahalisi..." diye başlıyor ve "yaşam devam ediyor ve özgeçmişi tamamlamak için daha çok erken" diye ara veriyor...
Erdal'la vakit yaratıp sohbete başlıyoruz:
⦁ Önce gerekçesini soruyorum. Bu öykülerin, romanın, yazma eyleminin nedeni nedir?
⦁ "Öykülerle ilgili ortaokuldan başlayarak büyük bir hevesim vardı," diyor. "Uzun zaman içerisinde yazıldılar. Gezi destanı ise Türkiye demokrasi mücadelesinin en önemli hareketlerinden biri. Bunu yazmasam olmazdı" diye cevaplıyor.
⦁ Geziyi nerede yaşadığını da soruyorum, Ankara olduğunu da tahmin ederek. Nitekim yanılmıyorum:
⦁ "Gezi direnişinde Ankara'daydım diyor. Her gününde eylemlerin içerisinde oldum" diye ilave ediyor. "Gerektiği kadar taş attığımı düşünüyorum," derken ağız dolusu gülüyor...
⦁ "Gezi ile ilgili yine sorayım, siz de bir hukukçusunuz ve Gezi bir değil iki kez yargılandı bu ülkede, akıl almaz iddialarla... Biraz da bu yargılamalardan konuşsak mı" diye soruyorum.
⦁ Adeta coşkuyla anlatmaya başlıyor ve "Gezi direnişi dünya çapında şimdiye kadar olan direnişlerin en barışçıl olanı ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir direniş oldu. Bu direniş kaç çocuk yapılacağından, giyim-kuşam, içki ve sigara gibi konularda dahi dayatmada bulunan devlet gücüne karşı toplumsal bir başkaldırıdır. Bu başkaldırının herhangi bir şekilde yasadışı ilan edilmesi hiç bir hukuk düzeninin kabul etmeyeceği/edemeyeceği bir olgudur" diye yanıtlıyor, bir solukta.
⦁ Otobüs isimli öykü kitabından yola çıkarak, "Roman yazmaktan zordur derler, öykü için. Hani sanıldığının aksine, tadını kaçırmadan kısaltmak maharet ister. Avukatlığın etkisi var mı, ne dersiniz, bu yazı işlerinde?" diye soruyorum.
⦁ Bana göre de öykü yazmak roman yazmaktan daha zor. Öykü ile roman arasındaki zorlukları kısa cevaplarla anlatamayacağından şimdilik tartışmak istemem. Avukatlığımla ilgili şimdiye kadar herhangi bir öykü yazmadım ama evet belki hukuğa ilgim, yazı işlerine merak sardırmak için bir nedendir... Belki de tam tersi...
⦁ "Aslında bir Ankara yerleşiği ama bir taraftan da Datça aşığısınız, romanın sonlarında "kahramanlarımız" Datça'ya geliyor. Datça'yı az biraz masalsı, az biraz gerçek üstücü bir biçimde anlatıyor. Nedir sizi Datça'ya getiren?"
⦁ "Benim için Türkiye'nin en şirin yeridir, Datça. Kardeşim Emrah'la birlikte balık tutmayı ve dostlarımla birlikte rakı içmeyi seviyorum. Datça'nın denizini ve insanlarını, tarihini seviyorum" diyor...
Bu kısa söyleşi, Datça'da yapıldı. Eski Ankaralı yeni Datçalı olarak, yeni bir yazar tanımanın hazzıyla Erdal'a teşekkür ediyor ve yanından ayrılıyorum...
Yorumlar (0)